Mehmetçik vakfı tarafından sağlanan malul gazi, engelli yardımının kesilmesi, mülkiyet hakkının ihlali

vioft2nnt8|2000BDFC6638|yunusbirbilen|tbl_sayfa|metin|0xfdffe199030000002307000001000100

Mehmetçik vakfi tarafindan saglanan malul gazi, engelli bakim yardiminin baglanmasinin üzerinden yaklasik 16 yildan fazla bir süre geçtikten sonra kesilmesi hukuki güvenlik ilkesi yönünden sorunlara yol açmaktadir. Aradan 16 yil geçtikten sonra bu degerlendirmenin hatali oldugu ifade edilerek yardimin kesilmesi Vakfin islemlerine olan güven duygusunu zedeleyici niteliktedir.

OLAYLAR

Basvurucu zorunlu askerlik görevini ifa etmekteyken Gülhane Askerî Tip Akademisi Hastanesi (GATA) tarafindan hakkinda "Askerlige elverisli degildir." raporu düzenlenmistir. Basvurucunun müracaati üzerine Türk Silahli Kuvvetleri (TSK) Mehmetçik Vakfi (Mehmetçik Vakfi ) tarafindan basvurucuya 1/4/1998 tarihinden itibaren malul gazi ve engelli bakim yardimi saglanmistir. Mehmetçik vakfi tarafindan yeniden yapilan degerlendirme sonucu 22/5/2014 tarihinde basvurucunun bakim yardimi kesilmistir. Basvurucu, bu kararin iptali istemiyle asliye hukuk mahkemesinde dava açmistir. Asliye hukuk mahkemesi, Adli Tip Kurumundan rapor düzenlenmesini istemistir. Adli Tip Kurumunca düzenlenen raporda; basvurucu hakkinda tanimlanan psikotik bozukluk hastaliginin erkeklerde genellikle 15-25 yaslari arasinda basladigi, psikososyal stresler, genetik temel, biyolojik etmenler gibi birçok faktörün hastaligin olusmasinda belirleyici olabildigi belirtilmis, basvurucunun mevcut hastaliginin sadece askerlik görevi ile nedensellik baglantisinin kurulamadigi mütalaa edilmistir. Asliye hukuk mahkemesi, bu rapora atifta bulunarak davayi reddetmistir. Basvurucu, bu karara karsi temyiz yoluna basvurmus; Yargitay asliye hukuk mahkemesi kararini onamis, karar düzeltme istemini de reddetmistir.

Iddia

Basvurucu, Mehmetçik Vakfinin yaptigi sürekli yardimin kesilmesi nedeniyle mülkiyet hakkinin ihlal edildigini iddia etmistir.

Mahkemenin Degerlendirmesi

Eldeki basvurunun hangi yöntemle incelenecegi meselesi, Mehmetçik Vakfinin statüsünün ve Vakifi ile basvurucu arasindaki iliskinin niteligine bagli olarak belirlenebilir. Mehmetçik Vakfinin bir kamuyla baglantili olmayan özel hukuk tüzel kisisi olarak kabulü hâlinde basvurucu ile arasindaki iliski bir özel hukuk iliskisi, basvurucuya yapilan bakim yardimi ise borçlar hukuku kapsamindaki bir alacak olarak görülecek ve bu kabule bagli olarak eldeki basvuru da pozitif yükümlülükler kapsaminda incelenecektir. Buna karsilik Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi (kamuyla baglantili tüzel kisi) olarak görülmesi durumunda basvurucuya sagladigi bakim yardimi bir sosyal güvenlik alacagi, bunun kesilmesi ise bir kamu gücü müdahalesi seklinde degerlendirilecek ve devletin negatif yükümlülükleri çerçevesinde inceleme yapilacaktir.

Öncelikle vurgulanmalidir ki Mehmetçik Vakfi özel bir kanunla kurulmus veya resmî olarak idare teskilati içinde tanimlanmis bir tüzel kisilik olmayip 4721 ve 5737 sayili Kanunlar çerçevesinde, diger tüm vakiflarda oldugu gibi Vakiflar Genel Müdürlügünün denetimi altinda faaliyet yürütmektedir. Öte yandan Mehmetçik Vakfinin mallarina, alacaklarina ve personeline diger vakiflardan farkli statü taninmamis; mallarina haczedilemezlik ayricaligi saglanmamistir. Vakif, resen icra yetkisi ve islemlerinin hukuka uygunluk karinesinden yararlanmasi gibi ayricaliklarla donatilmamistir. Ayrica Vakif yönünden zorunlu üyelik ve zorunlu aidat sistemi de bulunmamaktadir. Bu bakimdan Mehmetçik Vakfinin 4721 ve 5737 sayili Kanunlar çerçevesinde kurulan diger vakiflardan farkli yönü yoktur.

Kurucu ve yöneticilerinin üst düzey askerî görevlilerden olusmasi Vakfin kamu otoritesinden bagimsiz bir yapisinin bulunmadigi, dolasiyla kamu gücünün bir parçasini olusturdugunu düsündürmeye elverisli olsa da tek basina bu özellikten hareketle Mehmetçik Vakfinin kamuyla baglantili tüzel kisi oldugu sonucuna varilamaz. Vakfin kamu gücü ayricaliklariyla donatilmamis olmasi karsisinda yöneticilerinin kamu görevlisi olmasinin vakfin niteligini etkileyecek bir agirliga ulasmadigi degerlendirilmistir. Yöneticilerin kamu görevlisi olmasi, Vakfin kamu gücü ayricaliklariyla donatilmasi hâlinde bir anlam ifade edecektir. Aksi takdirde kurucu ve yöneticilerinin kamu görevlisi oldugu tüm dernek ve vakiflarin kamu gücünün kullanimina katilan tüzel kisi oldugunun kabul edilmesi gerekecektir. Ayrica Vakfin kararlarinin ve bunlarin icrasinin TSK’nin resmî organlarinin onayina tabi olmadiginin alti çizilmelidir.

Öte yandan vakif senedinde sayilan makamlari isgal eden kisilerin kabulü bulunmadikça Mehmetçik Vakfinda yöneticilik yapmaya zorlanmalari olanaksizdir. Bu itibarla kanuna dayali zorunlu yöneticilik uygulamasinin bulunmadigini not etmek gerekir.

Dikkate alinmasi gereken diger bir unsur da Vakfin faaliyetinin niteligidir. Mehmetçik Vakfinin, TSK’da yaptigi hizmet esnasinda hayatini kaybeden veya sakat kalan erbas ve erlerin kendilerine, es ve çocuklarina ve bakmakla yükümlü olduklari kimselere sosyal ve ekonomik destek olmak ve çocuklarini okutmak seklinde ifade edilen amacinin kamu yararina dönük oldugu açiktir. Vakif, askerlik hizmeti sirasinda ölen veya malul olan kisilere veya yakinlarina bu dogrultuda birtakim mali yardimlar saglamaktadir. Askerlik hizmetini ifa ederken malul olan kisilere veya yakinlarina sosyal yardimlarda bulunulmasinin kamu yarari amacini tasidigi tartisma götürmez bir gerçektir.

Kaldi ki kamu yarari amaci tasimasi sosyal bir hizmetin kamu hizmeti olarak nitelenmesi için yeterli degildir. Özel kesim tarafindan yürütülen faaliyetler de az veya çok toplumun ihtiyaçlarini gidermekte, bu yönüyle kamu yararinin gerçeklesmesine hizmet etmektedir. Dolayisiyla kamu yarari bulunmasi kamu hizmeti sayilma yönünden tek kriter olarak görülemez.

Bunun yaninda Mehmetçik Vakfinin mali kaynaklarinin kural olarak bagislardan ve kendi mal ve isletmelerinin gelirlerinden olustuguna da dikkat çekmek gerekir. Bu manada Mehmetçik Vakfina kamudan kaynak aktarilmasinin söz konusu olmadigi özellikle vurgulanmalidir. Vakfin kamuya yararli vakif statüsünde olmasi sebebiyle bazi vergisel muafiyetlerden yararlandigi bir gerçektir. Vergi muafiyeti, bagisik tutulan vergi miktarinda Vakfin kazanç saglamasi sonucunu dogurdugundan kamuya yararli vakif statüsüyle Vakfa dolayli olarak kamu kaynagi aktarildigi söylenebilir. Ancak bu durumun kamuya yararli tüm vakiflar için geçerli oldugu hatirda tutulmalidir. Dolayisiyla kamuya yararli vakif statüsü de Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi oldugu hükmüne varilmasi için yeterli görülmemistir.

Sonuç olarak kurucu ve yöneticilerinin üst düzey askerî görevlilerden olusmasina ve kamu yarari tasiyan faaliyetlerde bulunmasina karsin kamu gücüyle donatilmadigi, faaliyetlerinin kanunla kamu hizmeti olarak tanimlanmadigi, gelir kaynaklarinin büyük ölçüde bagislardan olustugu, kamu gelirlerinden dogrudan Vakfa pay aktarilmadigi dikkate alindiginda Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi oldugu sonucuna varilmasi mümkün görülmemektedir. 

Bu açiklamalar dikkate alindiginda Mehmetçik Vakfi tarafindan basvurucuya yapilan bakim yardiminin özel hukuk hükümleri çerçevesinde degerlendirilmesi gereken bir borç iliskisi oldugu anlasilmaktadir. Dolayisiyla bakim yardiminin kesilmesiyle ilgili uyusmazligin iki özel hukuk kisisi arasinda cereyan eden bir uyusmazlik olarak kabulü gerekmektedir. Bu durumda eldeki basvurunun mülkiyet hakkinin devlete yükledigi pozitif yükümlülükler kapsaminda incelenmesi zorunlu olmaktadir. Pozitif yükümlülükler yönünden yapilacak incelemede öncelikle iddia ve savunmalarini etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanaginin basvurucuya taninip taninmadigi degerlendirilmelidir. Bu baglamda basvurucunun iddia ve itirazlarini derece mahkemesi ve Yargitay önünde ileri sürme hususunda hiçbir engelle karsilasmadigi, kendisini avukatla temsil ettirebildigi görülmektedir.

Ikinci olarak incelenmesi gereken mesele özel borç iliskisinden kaynaklanan uyusmazligin öngörülebilirlik ve belirlilik kosulunu saglayan hukuk kurallari uygulanarak çözümlenip çözümlenmedigidir. Mütevelli Heyeti tarafindan yapilmasi kararlastirilan bakim yardiminin ancak askerlik hizmeti sebebiyle olusan maluliyetleri kapsadigi hususunda Mütevelli Heyeti kararinda herhangi muglaklik bulunmadigi anlasilmaktadir. Bu itibarla hukuk kurallarinin somut olayda öngörülemez biçimde yorumlandigi söylenemeyecektir.

Üçüncü olarak her iki tarafin menfaatlerinin yeterince dengelenip dengelenmedigi, taraflardan biri aleyhine bireysel olarak asiri ve olagan disi bir külfetin yüklenip yüklenmedigi incelenmelidir.

Özel vakiflarin yardim için belirledigi sartlarin Anayasa'ya, kanunlarin emredici hükümlerine ve açikça hakkaniyete aykiri olmasi hâlinde yargi mercilerinin devletin pozitif yükümlülükleri geregince bunlara müdahale edebilecegi tabiidir. Yargi mercilerinin müdahale yetkisi, özellikle kamuya yararli vakiflar ile gelirleri büyük ölçüde bagis ve benzeri yardimlardan olusan vakiflar söz konusu oldugunda daha da genislemektedir. Kamuya yararli vakif statüsü, vakfin ifa ettigi faaliyetin kamuya sagladigi katki gözetilerek taninmakta ve bu statüye geçirilen vakiflara belli vergisel muafiyetler de saglanmaktadir. Devlet, vergi muafiyeti getirmek suretiyle feragat ettigi vergi miktarinca kaynagi dolayli olarak söz konusu vakfa aktarmis olmaktadir. Bu itibarla devletin dolayli da olsa bir miktar kaynak aktardigi ve büyük ölçüde halkin bagislariyla finanse edilen vakiflarin üçüncü kisilere yapacagi yardimin kosullarinin belirlenmesine müdahale yetkisinin daha genis oldugu kabul edilmelidir.

Mehmetçik Vakfinin malul gazi ve engelli bakim yardimini maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasi sartina baglamasinin objektif ve makul bir ölçütü bulunmaktadir. Bu nedenle gazi ve engelli bakim yardiminin baglanmasi için maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasinin sart kosulmasi kendi basina Anayasa'nin 35. maddesindeki güvencelere aykirilik olusturmamaktadir.

Bununla beraber somut olayda bakim yardiminin baglanmasinin üzerinden yaklasik 16 yildan fazla bir süre geçtikten sonra kesilmesi hukuki güvenlik ilkesi yönünden sorunlara yol açmaktadir. Zira maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasi sarti basta da mevcut olup basvurucunun bu sarti sagladigi degerlendirilerek kendisine yardim baglanmistir. Aradan 16 yil geçtikten sonra bu degerlendirmenin hatali oldugu ifade edilerek yardimin kesilmesi -basvurucunun hilesi veya yaniltmasinin da söz konusu olmadigi gözetildiginde, Vakfin islemlerine olan güven duygusunu zedeleyici niteliktedir. Özel bir vakif niteliginde olmasi sebebiyle Vakfin takdir yetkisi sosyal yardim saglayan kamu kuruluslarina veya kamuyla baglantili kuruluslara nazaran daha genistir. Buna karsin gelirlerinin büyük ölçüde halk tarafindan yapilan bagislardan olustugu gözetildiginde güven duygusunu zedeleyici davranislardan kaçinma yükümlülügün Vakif yönünden de geçerlidir.

Bu baglamda Vakfin basvurucunun maluliyetine yol açan rahatsizliginin askerlik görevi sirasinda vuku bulmadigi sonucuna ulasirken herhangi bir uzman raporuna dayanmamasi keyfîlige kapi aralayan ciddi bir eksikliktir. Basvurucunun rahatsizliginin askerlik görevinden kaynaklanip kaynaklanmadigi tibbi bir mesele olup alaninda uzman olan kisiler tarafindan yapilmis bir degerlendirme olmadan basvurucunun rahatsizliginin askerlik görevi sirasinda vuku bulmadigi sonucuna ulasilmasi islemin sihhatini sakatlayici niteliktedir. Bununla birlikte bunun mülkiyet hakki ihlaline yol açip açmadigi yargilamanin bütününe bakilarak degerlendirilmelidir.

Adli Tip Kurumu raporu yakindan incelendiginde genel olarak psikotik bozukluk rahatsizliginin ortaya çikis sebepleri siralandiktan sonra basvurucununkiyle ilgili olarak degerlendirme yapildigi görülmektedir. Raporda, bu hastaligin basvurucuda tezahür etmesinde askerlik hizmetinin etkili olmadigina dair kesin bir kanaatin açiklanmadigi anlasilmaktadir. Rapor, basvurucunun rahatsizliginda diger psikososyal stresler veya genetik temel ya da biyolojik etmenlerin tesir etmis olabilecegini belirtmekle birlikte askerlik hizmetinin etkisini mutlak olarak dislamamaktadir. Bu durumda basvurucuya bakim yardimi saglanmasi sartlarinin olusmadiginin somut olayda ortaya konulabildigi sonucuna ulasilamamaktadir. Asliye hukuk mahkemesinin islem tarihi itibariyla yaklasik 16 yildan beridir basvurucuya saglanan bakim yardiminin kesilmesine yönelik olarak açilan davayi muglak ifadeler içeren bir rapora dayanilarak reddetmesi, hukuk güvenligi ilkesiyle ve devletin pozitif yükümlülükleriyle uyumlu bulunmamaktadir. 

Sonuç olarak maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasi sartini saglamadigi kesin olarak tespit edilemeyen basvurucuya yapilan yardimin kesilmesinin Vakfin menfaatleri ile basvurucunun menfaatleri arasinda dengesizlige yol açtigi kanaatine varilmistir.

Anayasa Mahkemesi açiklanan gerekçelerle mülkiyet hakkinin ihlal edildigine karar vermistir.

Karar metni için tiklayiniz..



Şimdi Ara
Hemen Sor