Geçici olarak meslekten alıkoyma cezası verilmesi nedeniyle , ifade özgürlüğünün engellenmesi

vioft2nnt8|2000BDFC6638|yunusbirbilen|tbl_sayfa|metin|0xfdff4a9002000000a705000001000100

Olaylar  

Gebelik sekeri konusunda çesitli tarihlerde televizyon programlarinda yaptigi açiklamalari nedeniyle basvurucu hakkinda ''uzmanlik disi bir konuda tibbi degerlendirme yapmak, bilimsel olmayan açiklamalarla halk sagligina zarar vermek, açiklamalariyla reklam yapmak, meslektaslarini zemmedici açiklamalar yapmak, tibbi bir konu ile ilgili ihtilafinda kendisi ile farkli düsünen hekimlerle etik olmayan bir biçimde tartisma yöntemi kullanmak'' iddialariyla disiplin sorusturmasi baslatilmis ve basvurucuya Tabip Odasi Onur Kurulunun karari ile on bes gün süreyle geçici olarak meslekten alikoyma cezasi verilmistir. Karari Türk Tabipleri Birligi (TTB) Yüksek Onur Kurulu da onamistir. Basvurucunun söz konusu kararin iptali istemiyle açtigi dava Idare Mahkemesince, istinaf talebi de Bölge Idare Mahkemesi tarafindan reddedilmistir.

Iddialar

Basvurucu, televizyon programlarinda farkli tarihlerde yaptigi tibbi içerikli açiklamalarindan dolayi hakkinda on bes gün süreyle geçici olarak meslekten alikoyma cezasi verilmesi nedeniyle ifade özgürlügünün ihlal edildigini ileri sürmüstür.

Mahkemenin Degerlendirmesi

Basvurucu, uzmani olmadigi bir alanda açiklamada bulundugu gerekçesiyle cezalandirilmistir. Anlasildigi kadariyla TTB, basvurucunun uzmanlik belgesi olmadigi bir alanda düsüncelerini açiklamasini uygun görmemistir. Hiç süphesiz bilimsel olarak nitelenen alanda bile olsa bir düsünce açiklamasinda bulunmak için uzmanligini kanitlama sartinin getirilmesi ifade özgürlügünü anlamsiz kilacak derecede kisitlar. Kaldi ki basvurucu bir kardiyoloji ve iç hastaliklari uzmani oldugu gibi genel olarak Türkiye'nin bilinen akademisyen ve bilim insanlarindandir.

Basvurucu kendi bakis açisindan, uygulanan oral glikoz tani testinin (OGTT) anne ve çocuga zarar verdigi görüsünü herkesin anlayabilecegi bir dilde anlatmistir. Basvurucunun bazi ifadelerinin meslektaslarini elestirici mahiyette oldugu hatta abartiya kaçtigi kabul edilse bile bir bilim insaninin yerine geçip belli bir durumda kullanilacak ifade seklinin ne olacagini belirlemek yargi mercilerinin görevi olmamalidir. Anayasa Mahkemesinin degerlendirmesine göre basvurucu asil olarak uygulanan yöntemi hedef almistir.

Yazdigi birçok kitabi bulunan, katildigi televizyon programlarindan, internet ve sosyal paylasim mecralarindan edindigi büyük bir taninirligi bulunan basvurucunun görüslerini temellendirmeye çalisirken daha fazla teknik açiklamayi yaptigi kitaplarini isaret etmesinin reklam olarak kabul edilmesi, hekimlerin reklam yasagi ile ulasilmak istenen amacin ötesine geçerek ifade özgürlügü alaninin dolayli olarak daraltilmasi anlamina gelmektedir.

Basvurucunun açiklamalarini "bilimsel ortamda ve bilimsel veriler"le yapmadigi "televizyon ve yazili basinin" uygun bir ortam olmadigi kabul edilmistir. Mahkemelerin görevi "bilimsel ortam" veya "bilimsel veriler" gibi tabirlerin ne manaya geldigini açiklamak degildir. Tip alaninda iyi bilinen bir bilim insani ve akademisyen olan basvurucunun arastirma konularini kendi tercihlerine dayanarak serbestçe seçmesi, ilgili ve gerekli gördügü kaynaklara ulasmasi, elde ettigi verileri benimsedigi bilimsel çalisma yöntemlerine göre degerlendirmesi, vardigi sonuçlari gerek akademik camia gerekse toplum ile katilmayi uygun gördügü ortamlarda yazarak ve konusarak serbestçe açiklamasi ve paylasmasi en temel hakkidir.

Süphesiz bilim insanlarinin ve akademisyenlerin her söylediklerinin mutlak anlamda dogru oldugu söylenemez. Bununla beraber birbirlerinden farkli, alternatif bakislarin herkes için daha dogru düsünme imkâni yarattigi, üzerinde uzlasilmis bir gerçektir. Dolayisiyla basvurucunun anne ve çocuk sagligi gibi oldukça kritik ve hassas kabul edilen bir meselede dahi en güçlü görüslere bile karsi çikabilmesi bireyler, toplum ve ülke için hayati derecede önemlidir.

Esas itibariyla derece mahkemelerinin kararlarinda basvurucunun açiklamalarinin anne ve çocuk sagligi için olusturdugu tehdit somut olarak ortaya konulmamistir. Basvurunun bütün kosullari gözönünde tutuldugunda basvurucu hakkinda on bes gün süreyle geçici olarak meslekten alikoyma gibi agir bir disiplin cezasi verilmesi ile Anayasa'nin 26. maddesinde koruma altinda olan ifade özgürlügüne yapilan müdahalenin daha agir basan bir toplumsal ihtiyaca karsilik gelmedigi gibi orantili da olmadigi sonucuna varilmistir.

Anayasa Mahkemesi açiklanan gerekçelerle ifade özgürlügünün ihlal edildigine karar vermistir.

---

TÜRKIYE CUMHURIYETI

ANAYASA MAHKEMESI

 

 

BIRINCI BÖLÜM

 

KARAR

 

MUTIA CANAN KARATAY BASVURUSU (2)

(Basvuru Numarasi: 2018/6707)

 

Karar Tarihi: 31/3/2022

R.G. Tarih ve Sayi: 26/5/2022-31847

 

BIRINCI BÖLÜM

 

KARAR

 

Baskan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Sevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTES

Raportörler

:

Seyda Nur ÜN

 

 

Yunus HEPER

Basvurucu

:

Mutia Canan KARATAY

Vekili

:

Av. Eyüp Seyfi ÜNAL

 

I. BASVURUNUN KONUSU

1. Basvuru; televizyon programlarinda farkli tarihlerde yaptigi tibbi içerikli açiklamalar nedeniyle basvurucu hakkinda on bes gün süreyle geçici olarak meslekten alikoyma cezasi verilmesinin ifade özgürlügünü ihlal ettigi iddiasina iliskindir.

II. BASVURU SÜRECI

2. Basvuru 28/2/2018 tarihinde yapilmistir. Komisyonca basvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafindan yapilmasina karar verilmistir.

3. Basvuru belgelerinin bir örnegi bilgi için Adalet Bakanligina gönderilmistir. Bakanlik, görüsünü bildirmistir. Basvurucu, Bakanligin görüsüne karsi beyanda bulunmustur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Basvuru formu ve eklerinde ifade edildigi sekliyle ilgili olaylar özetle söyledir:

5. Basvurucu 1943 dogumlu olup kalp ve iç hastaliklari uzmani, eski Istanbul Bilim Üniversitesi Rektörü ve Iç Hastaliklari ve Kardiyoloji Ana Bilim Dallari ögretim üyesidir.

6. Basvurucu 2014 ve 2015 yillarinda farkli tarihlerde yedi televizyon programina katilmis ve tibbi içerikli konusmalar yapmistir. Söz konusu konusmalarin içerigi söyledir:

"Seker yüklemesi lütfen yaptirmayiniz. Rahminizdeki bebekleri zehirlemis oluyorsunuz, ...75 gram seker hamilelere verdiginiz zaman o 2 kiloluk bebek ana rahminde mahvoluyor, haberiniz olsun. Ondan sonra da hastalikli doguyor, seker yüklemesi yapilmis annelerin bebekleri dogduklari zaman akcigerleri gelismemis, solunum sistemleri gelismemis oluyor. Astim astim dolasiyorlar, mesela 30 haftalik hanima 4 kere seker yüklemesi yapiliyor ve bebegi erken doguyor. Hiçbir sikayeti olmayan bir hanim ve de ne diyorlar, sende seker hastaligi var kardesim, sizin seker yüklemesi yapmaniz çok tehlikelidir....peki ne yapacaksiniz hiçbir sey yükleme falan yaptirmayacaksiniz. Özellikle hamilelere yükleme yapilmamasi lazim. Yani korkunç bir sey bana sorarsaniz...ben simdi bunu size versem bir oturusta bunu yiyebilir misiniz ? bunu sulandirip hamileye veriyorlar, tamam mi. Hamile kusuyor, bayiliyor, acile gidenler, 1 hafta kendine gelemeyenler var. Peki ama ana rahmindeki bebege ne oluyor bu arada? ana rahmindeki bebege siz bu kadar sekeri veremezsiniz. Zehirdir, bir hekim istedi diye, bir de erkek hekimler istiyor daha çok, erkek hekim bunu anlamaz, analigin ne oldugunu bilmez, ben bir daha söylüyorum hamilelere, gebelere seker yüklemesi yaptirmak cinayettir...eziyettir, cinayettir, iskencedir... Sizin yapacaginiz bol bol yürümek, su içmek ve de sekerden, tahildan, pilavdan, makarnadan uzak durmak. Ben bunu da kitaplarimda anlattim. hamileligin ne oldugunu biz biliriz o erkek doktorlar bilmez. Hayatinda bir kere hamile kalmamis bir insan...hamilenin hâlinden anlamaz...1 milyon kisiyi buldu. Beni tanimiyorlar, bana da gelmiyorlar. (Kendi kitabindan bahsederek) bir kitabi okuyarak sagliklarina kavusuyorlar...yani çünkü besin zehirlenmesi gibi, gida zehirlenmesi gibi anneler kusuyor ve komaya girenler var. Bu yapilan bir arastirma ki ben bunu her zaman söylüyorum, bütün konusmalarimda söylüyorum. (Obezite ve Diyabete Çözüm Var adli kendi kitabini göstererek) kitapta da yazili...''

7. Söz konusu konusmalar üzerine basvurucu hakkinda ''uzmanlik disi bir konuda tibbi degerlendirme yapmak, bilimsel olmayan açiklamalarla halk sagligina zarar vermek, açiklamalarla reklam yapmak, meslektaslarini zemmedici açiklamalar yapmak, tibbi bir konu ile ilgili ihtilafinda kendisi ile farkli düsünen hekimlerle etik olmayan bir biçimde tartisma yöntemi kullanmak'' iddialariyla disiplin sorusturmasi baslatilmis ve basvurucuya Istanbul Tabip Odasi Onur Kurulunun bir karari ile on bes gün süreyle geçici olarak meslekten men cezasi verilmistir. Türk Tabipler Birligi (TTB) Yüksek Onur Kurulu, söz konusu karari onamistir.

8. Basvurucu söz konusu kararin iptali istemiyle dava açmistir. Ankara 12. Idare Mahkemesi 21/4/2017 tarihli karariyla davayi reddetmistir. Kararin gerekçesinin ilgili kismi söyledir:

"Dava dosyasinin incelenmesinden; davacinin (...) tarihli televizyon programlarindaki konusmalari nedeniyle hakkinda yapilan sorusturma neticesinde 'uzmanlik disi bir konuda tibbi degerlendirme yapmak, bilimsel olmayan açiklamalarla halk sagligina zarar vermek, açiklamalarla reklam yapmak, meslektaslarini zemmedici açiklamalar yapmak, tibbi bir konu ile ilgili ihtilafinda kendisi ile farkli düsünen hekimlerle etik olmayan bir biçimde tartisma yöntemi kullanmak' fiilleri nedeniyle 15 gün süreyle geçici olarak meslekten men cezasi ile cezalandirilmasi üzerine bakilan davanin açildigi anlasilmaktadir.

Davaciya ait islem dosyasinda mevcut görüntüleri içeren CD'nin incelenmesinden; davacinin, '...' ifadeleri yer almaktadir.

Dosya içeriginden, Kadin Hastaliklari Dogum ve Perinatoloji Uzmaninca ve Istanbul Üniversitesi Cerrahpasa Tip Fakültesi Iç Hastaliklari Anabilim Dali Endokrinoloji ve Metabolizma Hastaliklari Bilim Dali Ögretim Üyesi tarafindan verilen mütalaalarda; Dr. Canan Karatay'in gebelik diabeti teshisine yönelik degerlendirmelerinin bilimsel olarak dogru olmadigi ve önerilerinin de uygun olmadigi, bu tartismanin 'yapilmamali, yapilamayacak anlamina gelmeyecegini tam tersine tartisilmasi gerektigi ancak bilimsel ortamda ve bilimsel veriler ve hatta hekim görüsü olarak bile yapilabilmesi gerektigi ancak bu yöntem ve araçlar ile yanlis oldugu, ...kullandigi yöntem, televizyon ve yazili basin ortami ve denetimsiz görüs bildirmesi ve bilimsel verilerden uzak görüsleri, anne ve bebekleri zehirliyorlar ifadeleri itham edici, bilim disi ve halk sagligina ciddi zarar verebilecek nitelikte oldugu, günümüzde oral glukoz yükleme testlerinin yapilip yapilmamasina yönelik bir tartisma olmadigi, bilakis bu testlerin yapilmasini takiben hangi seker degerinin esik olarak alinacagina dair denek rehberlerinde farkliliklar bulundugu, Dr. Canan Karatay'in degerlendirmelerinin bir bilim insaninin farkliliklar içerebilecek yaklasimi olarak kabul edilemeyecegi ve bilim disi oldugu, toplumu yaniltici nitelikte oldugu, bu testleri hakli gerekçelerle yapan doktorlari zor durumda birakmakta oldugu, hasta ile doktor arasinda bir güven sorununun dogmasina neden oldugu, gebe kadini ve dogacak çocugunu tehlikeye atmakta oldugu..' görüslerine yer verilmistir.

Bu durumda; dava dosyasindaki bilgi ve belgeler ile yukarida alintisina yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte degerlendirilmesinden; davacinin, muhtelif televizyon programlarinda fikir ve görüslerine yer verirken zaman zaman yazmis oldugu kitabina isaret ettigi için örtülü sekilde reklam yaptigi, öte yandan kullandigi ifadelerin meslektaslarini zemmedici ifadeler olmasi nedeniyle bu ifadelerin düsünce ve fikir özgürlügü korumasindan yararlanamayacagi anlasildigindan evvelce kullandigi ifadeler nedeniyle almis oldugu disiplin cezasi ve birden çok televizyon kanalinda ayni fiilin islendigi hususu bir arada degerlendirildiginde alt sinirdan 15 gün süreyle geçici olarak meslekten men cezasi ile cezalandirilmasina dair Istanbul Tabip Odasi Onur Kurulu'nun 06.10.2015 tarih ve 2015/128 sayili kararinin onanmasina iliskin dava konusu islemde hukuka aykirilik görülmemistir.

Açiklanan nedenlerle; davanin reddine.."

9. Basvurucu tarafindan anilan kararin istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Idare Mahkemesi tarafindan 4/1/2018 tarihinde basvurunun reddine karar verilmistir.

10. Nihai karar basvurucuya 5/2/2018 tarihinde teblig edilmistir. Basvurucu, süresinde bireysel basvuruda bulunmustur.

IV. ILGILI HUKUK

A. Ulusal Hukuk

11. 23/1/1953 tarihli ve 6023 sayili Türk Tabipler Birligi Kanunu'nun 1. maddesi söyledir:

"Türkiye sinirlari içerisinde meslek ve sanatlarini icraya yetkili olup da sanatini serbest olarak yapan veya meslek diplomasindan istifade etmek suretiyle resmi veya özel görev yapan tabiplerin katildigi Türk Tabipleri Birligi; tabipler arasinda mesleki deontolojiyi ve dayanismayi korumak ve meslek mensuplarinin hak ve yararlarini korumak amaciyla kurulmus kamu kurumu niteliginde mesleki bir kurulustur."

12. Ayni Kanun'un 39. maddesi söyledir:

"Haysiyet Divani, evraki kendisine tevdi edilen azalarin fiil ve hareketlerinin mahiyetine göre asagidaki inzibati cezalari verir:

c) 15 günden 6 aya kadar geçici olarak sanat icrasindan meni,

Haysiyet divanlari, bu cezalarin verilmesinde sira gözetmeksizin genis takdir hakkini kullanirlar."

13. 28/4/2004 tarihli ve 25446 sayili Resmî Gazete'de yayimlanan Türk Tabipler Birligi Disiplin Yönetmeligi'nin 5. maddesi söyledir:

"Geçici olarak meslekten alikoyma cezasi, meslek uygulamasindan 15 günden 6 aya kadar süreyle alikonulmadir.

Meslekten geçici olarak alikoyma cezasi alanlar, bu süre dolmadan Türkiye'nin hiçbir yerinde özel saglik kurulusu açamaz ve resmi veya özel herhangi bir yerde meslegini uygulayamaz.

Geçici olarak meslekten alikoyma cezasini gerektiren haller sunlardir:

i) Bilimsel arastirma verilerini degerlendirirken ve yayina hazirlarken bilimsel gerçekleri yansitmamak; çalismaya fiilen katilmamis kisilerin adlarina yayinda yer vermek, kaynak göstermeden veya izin almadan baskalarina ait verileri, olgulari veya yazili eserleri kullanmak ve benzeri suretle bilimsel yayinlarda yayin etigine aykiri davranmak,

l) Hastaliklarin tani ve tedavisinde bilimselligi henüz kanitlanmamis ya da bilim disi yöntemleri uygulamak veya önermek,"

14. 13/1/1960 tarihli Tibbi Deontoloji Nizamnamesi'nin 8. maddesi söyledir:

"Tabiplik ve dis tabipligi mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemez.

Tabip ve dis tabibi, yapacagi yayinlarda tababet mesleginin serefini üstün tutmaya mecbur olup, her ne suretle olursa olsun, yazilarinda kendi reklamini yapamaz.

15. Ayni Nizamname'nin 38. maddesi söyledir:

"Tabip ve dis tabibi, meslektaslarini zemmedemiyecegi gibi onlari küçük düsürecek diger tavir ve hareketlerde de bulunamaz."

B. Uluslararasi Hukuk

16. 3/12/2013 tarihli ve ve 5013 sayili Biyoloji ve Tibbin Uygulanmasi Bakimindan Insan Haklari ve Insan Haysiyetinin Korunmasi Sözlesmesi: Insan Haklari ve Biyotip Sözlesmesinin Onaylanmasinin Uygun Bulunduguna Dair Kanun'la kabul edilen Biyoloji ve Tibbin Uygulanmasi Bakimindan Insan Haklari ve Insan Haysiyetinin Korunmasi Sözlesmesi: Insan Haklari ve Biyotip Sözlesmesi'nin 28. maddesi söyledir:

"Bu Sözlesmenin Taraflari, biyoloji ve tip alanindaki gelismelerin dogurdugu temel sorularin, özellikle ilgili tibbî, sosyal, ekonomik, ahlakî ve hukukî yansimalarin isiginda, uygun sekilde kamusal tartismaya konu olmasini ve bunlarin muhtemel uygulamalarinin, uygun istisarelere konu olmasini saglayacaklardir."

17. Avrupa Insan Haklari Mahkemesi (AIHM), Mustafa Erdogan/Türkiye (B. No: 346/04 ve 39779/04, 27/5/2014) kararinda ifade özgürlügünün yaninda akademik özgürlüklere iliskin su degerlendirmelerde bulunmustur:

"... Mahkeme ayrica, akademik özgürlügün (örnegin bkz. Sorguç / Türkiye, B. No: 17089/03, 23/6/2009, s 35 ve yukarida anilan Sapan / Türkiye, B. No: 44102/04, 8/ 6/2010, s 34) ve akademik çalismalarin önemini vurgulamistir (bkz. Aksu / Türkiye [BD], B. No: 4149/04 ve 41029/04, 15/3/2012, s 71 ve Hertel / Isviçre, B. No: 25181/94, 25/8/1998, s 50, Hüküm ve Karar Derlemeleri 1998-VI). Bu baglamda, arastirma ve egitimde akademik özgürlügün, ifade ve eylem özgürlügü, bilgi yayma özgürlügü, arastirma yapma ve bilgiyi ve gerçegi kisitlama olmaksizin kitlelere iletme özgürlügünü güvence altina almasi gerekmektedir (bkz. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 1762 (2006) sayili Tavsiye Karari). Dolayisiyla, akademisyenlerin arastirma yapma ve bulgularini yayimlama özgürlügüne getirilen kisitlamalarin dikkatli bir incelemeye tabi tutulmasi Mahkemenin içtihadiyla tutarlidir (bkz. yukarida anilan Aksu/Türkiye [BD], s 71). Ancak bu özgürlük, akademik veya bilimsel arastirmayla sinirli olmayip, ayni zamanda akademisyenlerin arastirma, mesleki uzmanlik ve yeterlilik alanlarindaki görüs ve fikirlerini -söz konusu görüs ve fikirler tartismali olsa veya ragbet görmese dahi- ifade etme özgürlügünü de kapsamaktadir..."

V. INCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmis oldugu toplantida basvuru incelenip geregi düsünüldü:

A. Basvurucunun Iddialari ve Bakanlik Görüsü

19. Basvurucu; kendisinin hem doktor hem akademisyen sifati bulundugunu, gebelik sekeri ve diyabetin kalp ve damar hastaliginda ciddi bir risk faktörü oldugunu, söz konusu sorunun kendi ugrasi alani içinde bulundugunu, bu nedenle gebelikte seker yüklenmesine karsi çiktigini, bunu çesitli platformlarda halkin diliyle ve slogan cümlelerle açikladigini ifade etmistir. Basvurucu; halkin sagligini korumak için bildiklerini kamuya aktardigini, ticari amaçla kitap gösterdigine yönelik iddianin dogru olmadigini zira hamileleri jinekolojik olarak muayene etmedigini ve buna yönelik olarak hastalari kendisine davet etmedigini, kitaptan edinilecek bilgiyle önlem alinabilecegini belirttigini, bir hekim olarak arastirma ve bilgilerini kamuyla paylasmasinin hem görevi hem sorumlulugu oldugunu, koruyucu tibbi öne çikaran bu tarz açiklamalarin ifade hürriyeti kapsaminda kaldigini savunmustur. Bundan baska basvurucu, ilk derece mahkemesi kararinin açik bir keyfîlik ve bariz takdir hatasi içerdigini, iddia, olay ve olgularin gerekçeli kararda yeterince açiklanmadigini, iddialarinin dikkate alinmadigini, adil ve tarafsiz bir yargilama yapilmadigini ve bu nedenlerle adil yargilanma hakkinin ihlal edildigini ileri sürmüstür.

20. Bakanlik görüsünde, Saglik Bakanligindan görüs temin edilebilecegi ifade edilmistir.

21. Basvurucu, Bakanlik görüsüne karsi beyaninda önceki beyanlarini tekrarla Bakanlik görüsünü kabul etmedigini belirtmistir.

B. Degerlendirme

22. Anayasa Mahkemesi, olaylarin basvurucu tarafindan yapilan hukuki nitelendirmesi ile bagli olmayip olay ve olgularin hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Basvurucunun iddialarinin özü, farkli tarihlerde televizyon programlarinda yaptigi açiklamalar nedeniyle hakkinda geçici olarak meslekten alikoyma cezasi uygulanmasina iliskindir. Basvurucunun iddialarinin bir bütün olarak Anayasa'nin 27. maddesinde güvence altina alinan bilim ve sanat özgürlügü isiginda ve Anayasa'nin 26. maddesinde güvence altina alinan ifade özgürlügü kapsaminda incelenmesi gerektigi degerlendirilmistir.

23. Anayasa’nin “Düsünceyi açiklama ve yayma hürriyeti kenar baslikli 26. maddesinin ilgili kismi söyledir:

"Herkes, düsünce ve kanaatlerini söz, yazi, resim veya baska yollarla tek basina veya toplu olarak açiklama ve yayma hakkina sahiptir. Bu hürriyet resmi makamlarin müdahalesi olmaksizin haber veya fikir almak ya da vermek serbestligini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanilmasi, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenligi, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlügünün korunmasi, suçlarin önlenmesi,suçlularin cezalandirilmasi,Devletsirriolarakusulüncebelirtilmisbilgilerin açiklanmamasi, baskalarinin söhret veya haklarinin, özel ve aile hayatlarinin yahut kanunun öngördügü meslek sirlarinin korunmasi veya yargilama görevinin geregine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlariyla sinirlanabilir"

24. Anayasa’nin “Bilim ve sanat hürriyeti” kenar baslikli 27. maddesinin birinci fikrasi söyledir:

"Herkes, bilim ve sanati serbestçe ögrenme ve ögretme, açiklama, yayma ve bu alanlarda her türlü arastirma hakkina sahiptir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açikça dayanaktan yoksun olmadigi ve kabul edilemezligine karar verilmesini gerektirecek baska bir neden de bulunmadigi anlasilan ifade özgürlügünün ihlal edildigine iliskin iddianin kabul edilebilir olduguna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varligi

26. Basvurucu hakkinda geçici olarak meslekten alikoyma cezasi verilmesinin basvurucunun ifade özgürlügüne yönelik bir müdahale oldugunun kabul edilmesi gerekir.

b. Müdahalenin Ihlal Olusturup Olusturmadigi

27. Yukarida anilan müdahale, Anayasa’nin 13. maddesinde belirtilen kosullari yerine getirmedigi müddetçe Anayasa’nin 26. maddesinin ihlalini teskil edecektir. Anayasa’nin 13. maddesi söyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksizin yalnizca Anayasanin ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bagli olarak ve ancak kanunla sinirlanabilir. Bu sinirlamalar, Anayasanin sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykiri olamaz.”

28. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nin 13. maddesinde öngörülen ve somut basvuruya uygun düsen kanunlar tarafindan öngörülme, Anayasa’nin ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma kosullarini saglayip saglamadiginin belirlenmesi gerekir.

29. Müdahalenin -Türk Tabipler Birligi Disiplin Yönetmeligi'nin 5. maddesi ile birlikte degerlendirildiginde- 6023 sayili Kanun'un 39. maddesi ile öngörüldügü ve müdahale ile ulasilmaya çalisilan sagligin korunmasi amacinin kamu düzeninin korunmasina yönelik önlemlerin bir parçasini olusturmasi nedeniyle mesru temelinin bulundugu sonucuna varilmistir. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadiginin belirlenmesi kalmistir. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sinirlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyaci karsilamali ve basvurulabilecek en son çare niteliginde olmalidir. Bu kosullari tasimayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak degerlendirilemez (Bekir Coskun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, s 51; Mehmet Ali Aydin [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, s 68; Tansel Çölasan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, s 51).

30. Somut olayda birçok televizyon programinda yaptigi benzer açiklamalarindan dolayi basvurucu, birden çok gerekçeyle disiplin cezasi ile cezalandirilmistir. Anayasa Mahkemesine göre basvurucu evvelemirde tip alaninda kisilerin sagligi için tehlikeli olabilecek yanlis bilgileri hekim sorumluluguna uygun olmayacak sekil ve yöntemlerle yaydigi gerekçesiyle cezalandirilmistir.

31. Nitekim Anayasa’nin 56. maddesinin üçüncü fikrasina göre "Devlet, herkesin hayatini, beden ve ruh sagligi içinde sürdürmesini saglamak" amacina sahiptir. Bu sebeple saglik alaninda yanlis bilgilerin yayilmasini önlemek için eylem planlari gelistirmek ve uygulamak devletin pozitif yükümlülüklerindendir. Bunun sebebi yanlis bilginin kisilerin sagligini ve hayatlarini riske atma, kurumlara ve saglik sistemlerine duyulan güvene zarar verme ihtimalidir. Öyle ki saglik alaninda yanlis bilginin bazi durumlarda ölümcül bile olabilecegi açiktir. Yanlis bilgi; toplumda yerlesmis güven eksikliginden ve kurumlara duyulan güvendeki çatlaklardan istifade ederek bunlari daha da derinlestirmekte, bilime ve tibba duyulan güvene zarar vermekte ve toplumu çesitli eksenlerde bölmektedir.

32. Hiç süphesiz yanlis bilgilerin yönetilmesi de saglik politikalarinin esasli bir parçasini olusturmaktadir. Fakat bunu yaparken devlet, ifade özgürlügüne de saygi göstermelidir. Anayasa Mahkemesi her zaman ifade özgürlügünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden oldugunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelismesi için gerekli temel sartlardan birini olusturdugunu ifade etmistir (Mehmet Ali Aydin, § 69; Bekir Coskun, §§ 34-36). Nitekim Anayasa'nin 26. maddesinin birinci fikrasi, ifade özgürlügüne içerik bakimindan bir sinirlama getirmedigi ve siyasi, sanatsal, bilimsel, akademik veya ticari düsünce ve kanaat açiklamalari gibi her türlü ifadeyi kapsamina aldigi hâlde (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, s 37; Önder Balikçi, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, s 40) ifade özgürlügünün özel bir türü olan bilim ve sanat özgürlügü Anayasa'nin 27. maddesinde özel olarak da korunmustur. Sonuç olarak ifade özgürlügünün saglik meseleleri ile ilgili bilgileri ve fikirleri arastirmayi, edinmeyi ve paylasmayi da içerdigi açiktir.

33. Ifade özgürlügü temel bir hak olmakla birlikte hiç süphesiz mutlak degildir, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sinirlama rejimine tabidir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70). Devletler bu hakki toplumun mesru çikarlarini korumak için kisitlayabilir. Bireyin ve toplumun sagligi da bu çikarlardan birisidir. Bununla birlikte saglikla ilgili bilgilerin sansürlenmesi veya toplumun saglik alanindaki tartismalarina ve inisiyatiflerine katilimini -söz gelimi yanlis olduklarindan bahisle- engelleyecek kategorik müdahaleler ifade özgürlügünün ihlaline neden olacaktir.

34. Bilim özgürlügü, en eski ve köklü özgürlük alanlarindan biri olarak insan onurunun ve degerinin temelinde yer alan düsünme, merak etme, arama ve ona uygun faaliyette bulunma egiliminin bir sonucudur. Insanlik ancak bu özgürlük alaninin varligi hâlinde dogru bilgiyi sorgulayabilecektir. Dolayisiyla ifade özgürlügünün sahip oldugu güvencelerin yalnizca dogru oldugu kabul edilen ifadeler ve bilgilerle sinirli olmadiginin farkinda olunmasi gerekir. Esasen mesele bilim oldugunda bugün ilgili bilim alaninda çalisanlarin çogunlugunca dogru olarak kabul edilmeyen ifadeler de ifade özgürlügünün güvencelerinden yararlanir. Çünkü bilimsel bir önerme yanlislanabilme özelligi barindirir. Yanlislanabilirlik ilkesi, bilim ile bilim disi olani ve bilgi ile inanci ayirmak için kullanilir. Bu sebeple bilim, hipotezleri kanitlamaya çalismak kadar ayni zamanda onlari sorgulamaya, yanlislamaya da çalisir. Eger bilimde sorgulanamaz, elestirilemez ve yanlislanamaz alanlar oldugu kabul edilirse bilimsel bir gelismeden söz edilemez.

35. Aslina bakilirsa saglik alaninda dogru olmayan, tehlikeli, kisilerin aklinin karismasina, yanlis yönlendirilmelerine ve yanlis bilgilendirilmelerine neden oldugu iddia edilen bilgilerin gerçekten de o vasiflara sahip oldugunu belirlemekte yargisal makamlar önünde çogu durumda büyük zorluklar bulunur. Daha da önemlisi yanlis olsa bile bir bilginin toplumda açik bir sekilde tartisilmasi ve bilginin serbestçe dolasmasi, bizatihi o insanlar ve toplum için tehlike ürettigi varsayilan yanlis bilginin yayilmasini önlemek çabalarinin da ayrilmaz bir parçasini olusturmaktadir.

36. Bu sebeple insanlarin sagligini tehdit ettigi düsünülen düsünce açiklamalari ile mücadele etmek için ifade özgürlügü ve bilgiye erisim hakkini tam olarak destekleyen politikalar gelistirilmelidir. Yanlis bilgiye iliskin sansür ve yaptirimlara dayali yaklasimlarin yerini seffaflik ve ifade özgürlügünü koruyan yaklasimlar almalidir. Aksine bir yaklasimda yalnizca cezalandirilma veya bilginin yayilmasinin engellenmesi yolunun benimsenmesi yalan ve yanlis oldugu kanitlanmis bilgilerin özü itibariyla olaylara nüfuz etmesine, topluma ve devlet politikalarina etki etmesine hizmet eder. Tehdit olusturdugu kabul edilen yanlis bilgiye yönelik sert yaklasimlar erken tani ve sorunun yikiciligini azaltmaya yönelik etkili çabalari gelistirecek olan toplumun bildirimde bulunma islevinin gelismesini engeller. Dolayisiyla kisilerin ister adli cezalarla isterse disiplin cezalariyla karsi karsiya birakilmasi veya bilginin dolasiminin engellenmesi saglik politikalari alaninda yasanan zorluklari daha da artirir, yeni tedavi yöntemlerinin tartismaya açilmasini engeller, bilimin gelismesine ket vurur.

37. Devlet bu amaçla ifade özgürlügünü kisitladiginda uygulanan tedbirin zorunlu bir ihtiyaç baskisina karsilik geldigini ve orantili oldugunu göstermelidir. Kamu gücünü kullanan organlar ve mahkemeler zorunlu bir toplumsal ihtiyacin varligini degerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payi Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayisiyla Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin ifade özgürlügü ile bagdasip bagdasmadigi hususuna karar vermede son mercidir (Kemal Kiliçdaroglu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57; Zübeyde Füsun Üstel ve digerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 75).

38. Yukaridaki açiklamalarla birlikte ele alindiginda insan ve toplum sagligina tehdit olusturdugu kabul edilen bir bilginin açiklanmasina müdahale edildigi hâllerde kamu gücünü kullanan organlarin ve derece mahkemelerin en azindan su degerlendirmelerde bulunmalari beklenir:

- Birey ve toplum sagligina yönelik varsayilan tehdidin içeriginin,

-Bilginin kasitli ve dogrulanabilir sekilde yanlis veya yaniltici oldugunun ve bireyleri yanlis yönlendirebileceginin,

- Bilhassa da ifade edilen görüs ve tehdit arasindaki yakin ve dogrudan baglantinin oldukça açik, spesifik ve tekil olarak ortaya konmasi gerekmektedir.

39. Somut olaya dönüldügünde basvurucu, gebelik sekeri konusunda çesitli tarihlerde televizyon programlarinda yaptigi açiklamalar nedeniyle TTB tarafindan disiplin cezasi ile cezalandirilmistir. TTB'ye göre basvurucu uzmanlik disi bir konuda tibbi degerlendirme yapmis, bilimsel olmayan açiklamalarla toplum sagligina zarar vermis, açiklamalariyla kendi kitabinin reklamini yapmis, meslektaslarini zemmedici açiklamalarda bulunmus, tibbi bir konu ile ilgili ihtilafinda kendisinden farkli düsünen hekimlerle etik olmayan bir biçimde tartisma yöntemi kullanmistir.

40. Ilk derece mahkemesince basvurucunun açiklamalarinin tibbi yönden degerlendirmesini yapmak üzere iki tip uzmanindan bir bilirkisi raporu alinmistir. Bahsi geçen bilirkisi raporuna dayanan ilk derece mahkemesi basvurucunun açiklamalarinin meslektaslarini zemmedici nitelikte oldugu, ayni zamanda konusmalar esnasinda zaman zaman basvurucunun kendi kitabina isaret ettigi ve örtülü sekilde reklam yaptigi ve bu nedenle ifade özgürlügünden yararlanamayacagi sonucuna vararak açilan davayi reddetmistir. Mahkemenin gerekçeli kararinda yer verilen bilirkisi görüsleri söyledir:

- Basvurucunun gebelikte 24. ila 28. haftalar arasi yapilan ve seker yükleme testi olarak bilinen oral glikoz tani testi (OGTT) ve bunun gebeler ile anne karnindaki bebeklere etkisi üzerine yaptigi açiklamalar bilimsel olarak dogru olmadigi gibi tavsiyeleri de uygun degildir. Buna karsin basvurucu "hekim görüsü olarak" bu açiklamalari yapabilir.

- Günümüzde OGTT'ye yönelik bir tartisma söz konusu degildir. Buna karsin OGTT'nin ancak bilimsel ortamda ve bilimsel veriler ile tartisilmasi gerekir. Televizyon ve yazili basin uygun bir ortam degildir. Basvurucu açiklamalarini bilimsel verilerden yoksun ve denetimsiz biçimde yapmistir.

- Basvurucunun "anne ve bebekleri zehirliyorlar" ifadeleri bu yöntemi hakli gerekçelerle uygulayan tabipleri itham edicidir ve onlari zor durumda birakmaktadir. Hasta ile doktoru arasinda güven sorunu dogmasina neden olmaktadir.

- Sonuç olarak basvurucunun açiklamalari toplumu yaniltici niteliktedir, gebe kadini ve dogacak çocugunu tehlikeye atmaktadir.

41. Bu kapsamda esas olarak ilk derece mahkemesinin gerekçesinde yer verilen bilirkisi raporlarinda ve Mahkemenin degerlendirmelerinde basvurucunun açiklamalarinin anne ve çocuk sagligina olusturdugu tehdidin somut olarak ortaya konuldugunu kabul etmek mümkün degildir. Gerçekten de basvurucunun toplum ile paylastigi bilgi kasitli ve dogrulanabilir sekilde yanlis veya yaniltici oldugu denetlenebilir bir sekilde gösterilemedigi gibi ifade edilen görüs ile varsayilan tehdit arasindaki yakin ve dogrudan baglanti da tereddüte yol açmayacak açiklikta ortaya konulamamistir.

42. Ikinci olarak basvurucu, uzmani olmadigi bir alanda açiklamada bulundugu gerekçesiyle cezalandirilmistir. Anlasildigi kadariyla TTB, basvurucunun uzmanlik belgesi olmadigi bir alanda düsüncelerini açiklamasini uygun görmemistir. Hiç süphesiz bilimsel olarak nitelenen alanda bile olsa bir düsünce açiklamasinda bulunmak için uzmanligini kanitlama sartinin getirilmesi ifade özgürlügünü anlamsiz kilacak derecede kisitlar. Kaldi ki basvurucu bir kardiyoloji ve iç hastaliklari uzmani oldugu gibi genel olarak Türkiye'nin bilinen akademisyen ve bilim insanlarindandir. Bu kapsamda tip alaninda yasanan gelismelerin basvurucunun ilgi alaninda oldugunda kusku yoktur.

43. Üçüncü olarak basvurucu kendi bakis açisindan, uygulanan OGTT'nin anne ve çocuga zarar verdigi görüsünü herkesin anlayabilecegi bir dilde anlatmistir. Basvurucunun bazi ifadelerinin meslektaslarini elestirdigi hatta abartiya kaçtigi kabul edilse bile bir bilim insaninin yerine geçip belli bir durumda kullanilacak ifade seklinin ne olacagini belirlemek yargi mercilerinin görevi olmamalidir. Kaldi ki basvurucu, OGTT'nin anne ve çocugunu zehirledigini ifade ederken söz konusu yöntemi uygulayan hekimleri de bir ölçüde elestirmis olsa bile basvurucunun ifadelerinin konusmalarinin bütünlügü ile birlikte ve söylendigi baglamdan kopartilmaksizin degerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin degerlendirmesine göre basvurucu asil olarak uygulanan yöntemi hedef almistir. Basvurucunun açiklamalarinin meslektaslarini zemmedici olarak nitelendirilmesi ancak kullandigi kelimelere onun verdigi anlamin ötesinde anlamlar yüklenmesi ile mümkün olmustur (Bekir Coskun, s 63).

44. Bilim alaninda uygulanan yöntemleri yanlislamaya girisen bilim insanlarinin açiklamalari ile aslinda elestirilerinin odaginda olan yöntemleri kullanan diger bilim insanlarini kötülediklerinin veya töhmet altinda biraktiklarinin kabul edilmesi toplumsal tartismalari imkânsiz hâle getirir. Ifade özgürlügü büyük ölçüde elestiri özgürlügünün güvence altina alinmasini hedeflemektedir. Bu nedenle birey ve toplum hayati için hayati meselelerin tartisilmasi baglaminda açiklanan ifadelerin -bilhassa herhangi bir özel kisiye yönelik olmadiginda- sert olmasina ve polemik içermesine daha fazla tolerans gösterilmeli, sert olmasi ifade açiklamalarina yapilan müdahalelerin gerekçesi olarak kullanilmamalidir.

45. Dördüncü olarak basvurucunun düsüncelerini açiklarken kendi kitabini referans göstererek örtülü sekilde kitabin reklamini yaptigi kabul edilmistir. Bununla birlikte saglik alaninin ticarilesmesi, bu süreçte rekabet amaciyla ve daha çok kazanma arzusuyla reklam yapmak ile popüler televizyon programlarinda herkesin anlayacagi bir dilde savunulan görüslerin bilimsel dayanaklarinin kendi kitaplarinda bulunabilecegini savunmak arasinda bir fark bulunmaktadir. Yazdigi birçok kitabi bulunan, katildigi televizyon programlarindan, internet ve sosyal paylasim mecralarindan edindigi büyük bir söhrete sahip olan basvurucunun görüslerini temellendirmeye çalisirken daha fazla teknik açiklamayi yaptigi kitaplarini isaret etmesinin reklam olarak kabul edilmesi, hekimlerin reklam yasagi ile ulasilmak istenen amacin ötesine geçerek ifade özgürlügü alaninin dolayli olarak daraltilmasi anlamina gelmektedir. Ifade özgürlügünün su veya bu bahanelerle daraltilmasi demokratik toplumun temellerini sarsacagi için Anayasa'ya uygun kabul edilemez.

46. Besinci olarak basvurucunun açiklamalarini "bilimsel ortamda ve bilimsel veriler"le yapmadigi "televizyon ve yazili basinin" uygun bir ortam olmadigi kabul edilmistir. Mahkemelerin görevi "bilimsel ortam" veya "bilimsel veriler" gibi tabirlerin ne manaya geldigini açiklamak degildir. Bununla birlikte her insanin dogru, güvenilir ve paylasima açildiginda savunulabilir bilgiye ihtiyaci oldugunda bir ihtilaf yoktur. Tüm varliklar gibi insan da olus hâlinde bir varliktir ve dolayisiyla insanin kendisini ilgilendiren her konuda bilgiye ve bildiklerini paylasmaya her an ihtiyaci vardir. Insanin bu yasamsal ihtiyacinin -üzerinde uzlasim olmayan- bilimsel ortamlarda ve yalnizca bilimsel yöntemlerle elde edilmis bilgi ile giderebilecegini kabul etmek insanin bilme, anlama ve açiklama çabalarini imkânsiz kilacagi için ifade özgürlügünü ortadan kaldirir. Bu sebeplerle tip alaninda iyi bilinen bir bilim insani ve akademisyen olan basvurucunun arastirma konularini kendi tercihlerine dayanarak serbestçe seçmesi, ilgili ve gerekli gördügü kaynaklara ulasmasi, elde ettigi verileri benimsedigi bilimsel çalisma yöntemlerine göre degerlendirmesi, vardigi sonuçlari gerek akademik camia gerekse toplum ile katilmayi uygun gördügü ortamlarda yazarak ve konusarak serbestçe açiklamasi ve paylasmasi en temel hakkidir.

47. Süphesiz bilim insanlarinin ve akademisyenlerin her söylediklerinin mutlak anlamda dogru oldugu söylenemez. Bununla beraber birbirlerinden farkli, alternatif bakislarin herkes için daha dogru düsünme imkâni yarattigi, üzerinde uzlasilmis bir gerçektir (benzer yöndeki degerlendirmeler için bkz. Kemal Gözler, B. No: 2014/5232, 19/4/2018, s 62; Zübeyde Füsun Üstel ve digerleri, s 112). Dolayisiyla basvurucunun anne ve çocuk sagligi gibi oldukça kritik ve hassas kabul edilen bir meselede dahi en güçlü görüslere bile karsi çikabilmesi bireyler, toplum ve ülke için hayati derecede önemlidir.

48. Gebelik sirasinda yapilan seker yükleme testi, eldeki basvuruda merkezî önemdedir ve basvurucunun söz konusu açiklamalarinin -basvurucunun ünlü kisiligi de gözönüne alindiginda- zikredilen meseleler hakkinda yeterli bilgi sahibi olmayanlarin duyarliligini etkileyecek nitelikte oldugu kabul edilebilir. Bununla birlikte hiç süphesiz bu meselenin kamu yararina iliskin bir sorun olmasi nedeniyle Anayasa’nin 26. maddesinin ikinci fikrasi bu alanda ifade özgürlügünün sinirlandirilmasina çok az yer birakmaktadir (digerleri arasindan bkz. Ayse Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, s 54; Abdullah Öcalan, ss 99, 108; Zübeyde Füsun Üstel ve digerleri, s 101).

49. Esas itibariyla derece mahkemelerinin kararlarinda basvurucunun açiklamalarinin anne ve çocuk sagligi için olusturdugu tehdit somut olarak ortaya konulmamistir. Mahkeme kararlarinin basvuruya konu ifadelerin yukarida anlatilan baglamlarda ayrintili sekilde incelenmesine özen gösterildiginin düsünülmesini saglayacak herhangi bir unsur içerdigi de tespit edilememistir. Basvurunun bütün kosullari gözönünde tutuldugunda basvurucu hakkinda on bes gün süreyle geçici olarak meslekten men gibi agir bir disiplin cezasi verilmesi ile Anayasa'nin 26. maddesinde koruma altinda olan ifade özgürlügüne yapilan müdahalenin daha agir basan bir toplumsal ihtiyaca karsilik gelmedigi gibi orantili da olmadigi sonucuna varilmistir.

50. Açiklanan gerekçelerle basvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nin 26. maddesinde güvence altina alinan ifade özgürlügünü ihlal ettigine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayili Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

51. Basvurucu; ihlalin tespiti ve yargilamanin yenilenmesi, yargilamanin yenilenmesinde hukuki bir yarar görülmedigi takdirde manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmustur.

52. Basvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmaktadir. Bu kapsamda kararin gönderildigi yargi mercilerince yapilmasi gereken is, yeniden yargilama islemlerini baslatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulastiran nedenleri gideren, ihlal kararinda belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayili Anayasa Mahkemesinin Kurulusu ve Yargilama Usulleri Hakkinda Kanun'un 50. maddesinin (2) numarali fikrasinda düzenlenen bireysel basvuruya özgü yeniden yargilama kurumunun özelliklerine iliskin kapsamli açiklamalar için bkz. Mehmet Dogan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve digerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, ss 53-60, 66; Kadri Enis Berberoglu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, ss 93-100).

53. Öte yandan basvurucunun talebinin terditli olmasi nedeniyle yeniden yargilama karari verildiginden manevi tazminat konusunda karar verilmesi gerekmemektedir.

VI. HÜKÜM

Açiklanan gerekçelerle;

A. Ifade özgürlügünün ihlal edildigine iliskin iddianin KABUL EDILEBILIR OLDUGUNA,

B. Anayasa’nin 26. maddesinde güvence altina alinan ifade özgürlügünün IHLAL EDILDIGINE,

C. Kararin bir örneginin ifade özgürlügünün ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere Ankara 12. Idare Mahkemesine (E.2016/3295) GÖNDERILMESINE,

D. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden olusan toplam 4.794,70 TL yargilama giderinin basvurucuya ÖDENMESINE,

E. Ödemenin, kararin tebligini takiben basvurucunun Hazine ve Maliye Bakanligina basvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapilmasina, ödemede gecikme olmasi hâlinde bu sürenin sona erdigi tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAIZ UYGULANMASINA,

F. Kararin bir örneginin bilgi için Türk Tabipler Birligine GÖNDERILMESINE,

G. Kararin bir örneginin Adalet Bakanligina GÖNDERILMESINE 31/3/2022 tarihinde OYBIRLIGIYLE karar verildi.



Şimdi Ara
Hemen Sor