Mehmetçik vakfı tarafından sağlanan maluliyet yardımının kesilmesi, Anayasa Mahkemesi kararı

vioft2nnt8|2000BDFC6638|yunusbirbilen|tbl_sayfa|metin|0xfdffe299030000002607000001000100

Zorunlu askerlik görevini yaparken psikolojik rahatsizlik teshisi konulup Askerlige elverissizdir raporu verilmistir. Mehmetçik vakfi tarafindan saglanan malul gazi, engelli bakim yardiminin baglanmasinin üzerinden yaklasik 16 yildan fazla bir süre geçtikten sonra kesilmesi hukuki güvenlik ilkesi yönünden sorunlara yol açmaktadir. Aradan 16 yil geçtikten sonra bu degerlendirmenin hatali oldugu ifade edilerek yardimin kesilmesi Vakfin islemlerine olan güven duygusunu zedeleyici niteliktedir.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 28/7/2022 tarihinde, K. K. (B. No: 2019/16400) basvurusunda Anayasa'nin 35. maddesinde güvence altina alinan mülkiyet hakkinin ihlal edildigine karar vermistir.

KARAR METNI

TÜRKIYE CUMHURIYETI

ANAYASA MAHKEMESI

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

K. K. BASVURUSU

(Basvuru Numarasi: 2019/16400)

 

Karar Tarihi: 28/7/2022

R.G. Tarih ve Sayi: 20/10/2022 - 31989

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Baskan

:

Zühtü ARSLAN

Baskanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Baskanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Ridvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Sevki HAKYEMEZ

 

 

Yildiz SEFERINOGLU

 

 

Basri BAGCI

 

 

Irfan FIDAN

 

 

Kenan YASAR

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Basvurucu

:

K. K.

Vekili

:

Av. Abdurrahman Levent KOÇER

 

I. BASVURUNUN KONUSU

1. Basvuru; Türk Silahli Kuvvetleri Mehmetçik Vakfinin yaptigi sürekli yardimin kesilmesi nedeniyle mülkiyet hakkinin, yargilamanin uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargilanma hakkinin ihlal edildigi iddialarina iliskindir.

II. BASVURU SÜRECI

2. Basvuru 13/5/2019 tarihinde yapilmistir. Komisyonca basvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafindan yapilmasina karar verilmistir.

3. Basvuru belgelerinin bir örnegi bilgi için Adalet Bakanligina gönderilmistir.

4. Bölüm, basvurunun Genel Kurul tarafindan incelenmesine karar vermistir.

5. Anayasa Mahkemesinin Nevriye Kuruç ([GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022) kararinda uzun süren yargilamalar nedeniyle tazminat talep edilebilecek bir mekanizmanin mevcut olmamasi sebebiyle makul sürede yargilanma hakkiyla baglantili olarak etkili basvuru hakkinin ihlal edildigi sonucuna varilmistir. Bunun yaninda söz konusu kararin Resmî Gazete'de yayimlandigi tarihe kadar makul sürede yargilanma hakkinin ihlali iddiasiyla yapilmis olan basvurular ile bu tarihten sonra kaydedilecek ayni mahiyetteki basvurularin incelenmesinin kararin Resmî Gazete'de yayimlanmasindan itibaren dört ay süreyle ertelenmesine karar verilmistir (Nevriye Kuruç, § 114). Bu durumda basvurunun makul sürede yargilanma hakkinin ihlal edildigine iliskin sikâyet yönünden ayrilmasina karar verilmesi gerekir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Basvuru formu ve eklerinde ifade edildigi sekliyle ilgili olaylar özetle söyledir:

7. Basvurucu, 1966 dogumlu olup Osmaniye'de ikamet etmektedir.

A. Türk Silahli Kuvvetleri Mehmetçik Vakfinin Statüsü

8. Türk Silahli Kuvvetleri Mehmetçik Vakfi (Mehmetçik Vakfi/Vakif) 17/5/1982 tarihinde dönemin Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani, Hava Kuvvetleri Komutani, Deniz Kuvvetleri Komutani ve Jandarma Genel Komutani tarafindan kurulmustur. Mehmetçik Vakfi 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayili Türk Medeni Kanunu ile 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayili Vakiflar Kanunu hükümlerine tabi olarak ve Vakiflar Genel Müdürlügünün denetimi altinda faaliyet göstermektedir.

9. Vakif senedine göre Mehmetçik Vakfinin;

- Mütevelli Heyeti; Genelkurmay ikinci baskani, Millî Savunma Bakanligi müstesari, Genelkurmay personel baskani, Genelkurmay personel islem daire baskani, Kara Kuvvetleri Komutanligi personel baskani, Deniz Kuvvetleri Komutanligi personel baskani, Hava Kuvvetleri Komutanligi personel baskani, Jandarma Genel Komutanligi personel baskani, Genelkurmay hukuk hizmetleri baskani, Millî Savunma Bakanligi personel genel müdürü, Millî Savunma Bakanligi bütçe ve mali hizmetler genel müdürü, Millî Savunma Bakanligi askerî saglik hizmetleri genel müdürü, Millî Savunma Bakanligi hukuk hizmetleri genel müdürü, Sahil Güvenlik Komutanligi personel baskani ve Genelkurmay personel islem daire koordinasyon sube müdüründen,

- Yönetim Kurulu; Genelkurmay personel baskani, Genelkurmay personel islem daire baskani, Kara Kuvvetleri Komutanligi personel baskani, Deniz Kuvvetleri Komutanligi personel baskani, Hava Kuvvetleri Komutanligi personel baskani, Jandarma Genel Komutanligi personel baskani, Genelkurmay hukuk hizmetleri baskani, Millî Savunma Bakanligi personel genel müdürü, Millî Savunma Bakanligi bütçe ve mali hizmetler genel müdürü, Millî Savunma Bakanligi askerî saglik hizmetleri genel müdürü ve Millî Savunma Bakanligi hukuk hizmetleri genel müdüründen,

- Denetim Kurulu; Genelkurmay merkez daire baskani, Millî Savunma Bakanligi mevzuat daire baskani ve Sahil Güvenlik Komutanligi strateji gelistirme baskanindan olusmaktadir.

10. Vakif senedinde Mehmetçik Vakfinin gelirlerinin sartli ve sartsiz bagis ve yardimlardan, kendi menkul ve gayrimenkul mallari ile diger varlik ve haklarinin degerlendirilmesinden ve satisindan elde edilecek gelirlerden, Vakfa ait veya Vakfin istiraki ticari isletmelerden ve diger faaliyetlerinden elde edilecek gelirlerden olusacagi belirtilmistir. Mehmetçik Vakfinin yillik gelirinin 2/3'ünün Vakfin amaç ve hizmet konulari dogrultusunda tahsis ve sarf olunacagi, yardimlarin kimlere ne sekilde ve nasil yapilacagi ile yardimlarla ilgili usul ve esaslarin yönetmelikle belirlenecegi vakif senedinde düzenlenmistir.

11. Mehmetçik Vakfi 26/7/1982 tarihli Bakanlar Kurulu karariyla kamuya yararli vakif statüsüne alinmistir. Kamuya yararli vakif statüsünün bir sonucu olarak Mehmetçik Vakfi bazi vergisel yükümlülüklerden muaf hâle gelmistir. Buna göre Mehmetçik Vakfi 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayili Katma Deger Vergisi Kanunu, 8/6/1959 tarihli ve 7338 sayili Veraset ve Intikal Vergisi Kanunu, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayili Harçlar Kanunu ile 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayili Emlak Vergisi Kanunu'nda yer alan bazi vergiler yönünden muafiyet hükümlerinden yararlanmaktadir.

12. Vakif senedinin 3. maddesinde Vakfin amaci; Türk Silahli Kuvvetlerinde yaptigi hizmet esnasinda hayatini kaybeden veya sakat kalan erbas ve erlerin kendilerine, eslerine, çocuklarina ve bakmakla yükümlü olduklari kimselere sosyal ve ekonomik destek olmak, çocuklarini okutmak seklinde ifade edilmistir.

13. Mehmetçik Vakfinin yapacagi yardimlarin usul ve esaslari Vakif Mütevelli Heyeti tarafindan çesitli tarihlerde Türk Silahli Kuvvetleri Mehmetçik Vakfi Yönetmeligi ismiyle yürürlüge konulan kararlarla (Mütevelli Heyeti karari) belirlenmistir. Mütevelli Heyetinin kararinin 79. maddesine göre malul gazi ve engelli erbas ve erlere bakim yardimi yapilabilmesi için maluliyete neden teskil eden hastalik, yaralanma veya olayin muvazzaflik hizmeti veya ihtiyat döneminde silah altinda bulundugu süre içinde vuku bulmasi gerekir. Anilan maddede, askerlige baslamadan önce bir hastaligi veya bir olaya/kazaya bagli rahatsizligi olan ancak askerlige basladiktan sonra bu hastaligi veya olaya/kazaya bagli rahatsizligi tespit edilenlerin hariç oldugu belirtilmistir.

B. Bireysel Basvuruya Konu Süreç

14. Basvurucu, zorunlu askerlik görevini ifa etmekteyken psikotik reaksiyon teshisiyle birkaç defa hava degisimi iznine ayrildiktan sonra en son Gülhane Askerî Tip Akademisi Hastanesi (GATA) tarafindan 8/6/1988 tarihinde hakkinda "Askerlige elverisli degildir." raporu düzenlenmistir.

15. Müracaati üzerine basvurucuya Mehmetçik Vakfi tarafindan 1/4/1998 tarihinden itibaren malul gazi ve engelli bakim yardimi baglanmistir. Basvurucu 2/6/2014 tarihine kadar bu yardimi almaya devam etmistir.

16. Vakif tarafindan yeniden yapilan degerlendirme sonucu 22/5/2014 tarihinde verilen kararla, basvurucunun bakim yardimi kesilmistir. Kesinti islemi, Vakif Mütevelli Heyeti kararinda belirtilen sartlarin olusmadigi gerekçesine dayanilarak tesis edilmistir.

17. Basvurucu, bakim yardiminin kesilmesine iliskin kararin iptali istemiyle 17/7/2014 tarihinde Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde  dava açmistir. Dava dilekçesinde basvurucu, askerlige elverisli olmadigina dair raporun düzenlenmesine yol açan sizofreni rahatsizliginin askerlik görevi sirasinda ortaya çiktigini belirtmistir. Askerlik görevi sebebiyle ortaya çikan hastalik nedeniyle sivil yasantisinda büyük güçlüklerle karsilastigini, yakin akraba ve belediye yardimlariyla hayatini idame ettirdigini iddia etmistir. Yeniden degerlendirmenin hangi ölçüte göre yapildiginin belli olmadigini ileri süren basvurucu, sonuç olarak kararin hukuka aykiri oldugunu ifade etmistir.

18. Davali Vakfin savunmasinda, 28/9/2011 tarihinde yürürlüge giren Mütevelli Heyeti kararinin 86. maddesinin (h) bendi kapsaminda yeniden yapilan degerlendirmede basvurucunun yardim yapilmasi sartlarini saglamadiginin tespit edilmesi üzerine yardimin kesildigi belirtilmistir. Savunmada, Vakfin yetkili organlarinin belirledigi sartlari tasimayan birine yardim yapmaya zorlanamayacagi ifade edilmistir.

19. Asliye Hukuk Mahkemesi, Adli Tip Kurumundan rapor düzenlenmesini istemistir. Adli Tip Kurumunca düzenlenen 20/4/2015 tarihli raporda; basvurucu hakkinda tanimlanan psikotik bozukluk hastaliginin erkeklerde genellikle 15 ila 25 yaslarinda basladigi, psikososyal stres, genetik temel, biyolojik etmen gibi birçok faktörün hastaligin olusmasinda belirleyici olabildigi belirtilmis; basvurucunun mevcut hastaliginin sadece askerlik görevi ile nedensellik baglantisinin kurulamadigi mütalaa edilmistir.

20. Asliye Hukuk Mahkemesi 26/10/2015 tarihinde davayi reddetmistir. Kararin gerekçesinde, Adli Tip Kurumu raporuna atif yapilarak basvurucunun mevcut rahatsizligi ile askerlik görevi arasinda nedensellik baginin bulunmadigi belirtilmis ve islemin hukuka uygun oldugu ifade edilmistir.

21. Basvurucu, bu karara karsi temyiz yoluna basvurmustur. Temyiz dilekçesinde, Adli Tip Kurumu raporunda rahatsizligi ile askerlik görevi arasinda nedensellik baginin bulunmadiginin degil hastaligin sadece askerlik görevinden kaynaklanmadiginin belirtildigi, dolayisiyla anilan rapora göre hastaliginda askerlik görevinin de etkisinin oldugu vurgulanmistir. Basvurucuya göre Asliye Hukuk Mahkemesi Adli Tip Kurumunun raporunu hatali yorumlamistir. Yargitay 8. Hukuk Dairesi 29/5/2018 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi kararini onamis, karar düzeltme istemini ise 5/3/2019 tarihinde reddetmistir. Nihai karar 18/4/2019 tarihinde basvurucuya teblig edilmistir.

IV. ILGILI HUKUK

A. Ulusal Hukuk

22. 4721 sayili Kanun'un 101. maddesinin birinci fikrasi söyledir:

"Vakiflar, gerçek veya tüzel kisilerin yeterli mal ve haklari belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle olusan tüzel kisilige sahip mal topluluklaridir."

23. 4721 sayili Kanun'un 102. maddesinin birinci fikrasi söyledir:

"Vakif kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bagli tasarrufla açiklanir. Vakif, yerlesim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kisilik kazanir."

24. 4721 sayili Kanun'un 106. maddesi söyledir:

"Vakif senedinde vakfin adi, amaci, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfin örgütlenme ve yönetim sekli ile yerlesim yeri gösterilir. "

25. 4721 sayili Kanun'un 109. maddesi söyledir:

"Vakfin bir yönetim organinin bulunmasi zorunludur. Vakfeden, vakif senedinde gerekli gördügü baska organlari da gösterebilir."

26. 4721 sayili Kanun'un 111. maddesi söyledir:

"Vakiflarin, vakif senedindeki hükümleri yerine getirip getirmedikleri, vakif mallarini amaca uygun biçimde yönetip yönetmedikleri ve vakif gelirlerini amaca uygun olarak harcayip harcamadiklari Vakiflar Genel Müdürlügünce ve üst kuruluslarinca denetlenir. Vakiflarin üst kuruluslarinca denetimi özel kanun hükümlerine tabidir."

27. 4721 sayili Kanun'un 117. maddesinin ikinci ve üçüncü fikralari söyledir:

"Derneklerin uluslararasi faaliyette bulunmalarina ve üst kurulus kurmalarina iliskin hükümler kiyas yoluyla vakiflar hakkinda da uygulanir.

Kamuya yararli veya özel kanunlarla kurulan vakiflar hakkindaki özel hükümler saklidir."

28. 5737 sayili Kanun'un 4. maddesi söyledir:

"Vakiflar, özel hukuk tüzel kisiligine sahiptir."

29. 5737 sayili Kanun'un 6. maddesinin besinci fikrasinin ilgili kismi söyledir:

"Yeni vakiflarin yönetim organi vakif senedine göre olusturulur..."

30. 5737 sayili Kanun'un 33. maddesinin ikinci ve üçüncü fikralari söyledir:

"Vakif yöneticileri, en az yilda bir defa yapilacak iç denetim raporlari ile sonuçlarini, rapor tarihini takip eden iki ay içerisinde Genel Müdürlüge bildirir.

Vakiflarin amaca ve yasalara uygunluk denetimi ile iktisadî isletmelerinin faaliyet ve mevzuata uygunluk denetimi Genel Müdürlükçe yapilir"

B. Uluslararasi Hukuk

31. Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi'ne (Sözlesme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunmasi" kenar baslikli 1. maddesi söyledir:

"Her gerçek ve tüzel kisinin mal ve mülk dokunulmazligina saygi gösterilmesini isteme hakki vardir. Bir kimse, ancak kamu yarari sebebiyle ve yasada öngörülen kosullara ve uluslararasi hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun birakilabilir.

Yukaridaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararina uygun olarak kullanilmasini düzenlemek veya vergilerin ya da baska katkilarin veya para cezalarinin ödenmesini saglamak için gerekli gördükleri yasalari uygulama konusunda sahip olduklari hakka halel getirmez."

32. Avrupa Insan Haklari Mahkemesi (AIHM) Büyük Dairesi Slovenya/Hirvatistan ([BD], B. No: 54155/16, 18/11/2020) kararinda özel hukuk hükümlerine tabi bir tüzel kisiligin (sirketin) hükûmet disi kurulus ya da hükûmet kurulusu olarak kabul edilebilmesinin kosullarini tartismistir (Slovenya/Hirvatistan, §§ 60-69).

33. AIHM, Sözlesme'nin 34. maddesinde hükûmet örgütlerinin bireysel basvuru yapmasinin yasaklanmasinin temelinde taraf devletin hem basvurucu hem de davali devlet olarak hareket etmesinin önlenmesi düsüncesinin yattigini belirtmistir. AIHM, hükûmet örgütü kavraminin kamu gücünün kullanimina katilan ya da hükûmetin kontrolü altinda kamu hizmeti icra eden hükmi varliklari kapsadigini, anilan terimin sadece merkezî idare hiyerarsisi içinde bulunan organlara degil -merkezî idareye karsi özerk bir konumda bulunup bulunmadiklarina bakilmaksizin- kamusal islevler ifa eden bölgesel ve yerel otoriteler gibi yerinden yönetim kuruluslarina da tatbik edilecegini ifade etmistir. AIHM'e göre bir tüzel kisiligin hükûmet örgütü ya da hükûmet disi kurulus olup olmadigi degerlendirilirken kanuni statüsü, -uygun düstügü ölçüde- bu statünün sagladigi haklar, yürüttügü faaliyetin türü, faaliyetin yürütülme sekli ve siyasi otoriteden bagimsizliginin derecesi gözönünde bulundurulur (Slovenya/Hirvatistan, § 61).

V. INCELEME VE GEREKÇE

34. Anayasa Mahkemesinin 28/7/2022 tarihinde yapmis oldugu toplantida basvuru incelenip geregi düsünüldü:

A. Basvurucunun Iddialari

35. Basvurucu; rahatsizliginin askerlik hizmeti sebebiyle ortaya çiktigini, bakim ayliginin kesilmesinin kanuni dayanaginin bulunmadigini ileri sürmüstür. Basvurucu 1998 yilinda baglanan ayliginin yillar sonra kesilmesinin mülkiyet hakkini ihlal ettigini iddia etmistir.

B. Degerlendirme

36. Anayasa'nin iddianin degerlendirilmesinde dayanak alinacak "Mülkiyet hakki" kenar baslikli 35. maddesi söyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarina sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yarari amaciyla, kanunla sinirlanabilir.

Mülkiyet hakkinin kullanilmasi toplum yararina aykiri olamaz."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Açikça dayanaktan yoksun olmadigi ve kabul edilemezligine karar verilmesini gerektirecek baska bir neden de bulunmadigi anlasilan mülkiyet hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin kabul edilebilir olduguna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Incelemenin Kapsami ve Yöntemi

38. Somut olayda basvurucu, Mehmetçik Vakfi tarafindan bakim yardiminin kesilmesinden sikâyet etmektedir. Eldeki basvurunun hangi yöntemle incelenecegi meselesi, Mehmetçik Vakfinin statüsünün ve Mehmetçik Vakfi ile basvurucu arasindaki iliskinin niteligine bagli olarak belirlenebilir. Mehmetçik Vakfinin bir kamuyla baglantili olmayan özel hukuk tüzel kisisi olarak kabulü hâlinde basvurucu ile arasindaki iliski bir özel hukuk iliskisi, basvurucuya yapilan bakim yardimi ise borçlar hukuku kapsamindaki bir alacak olarak görülecek ve bu kabule bagli olarak eldeki basvuru da pozitif yükümlülükler kapsaminda incelenecektir. Buna karsilik Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi (kamuyla baglantili tüzel kisi) olarak görülmesi durumunda basvurucuya sagladigi bakim yardimi bir sosyal güvenlik alacagi, bunun kesilmesi ise bir kamu gücü müdahalesi seklinde degerlendirilecek ve devletin negatif yükümlülükleri çerçevesinde inceleme yapilacaktir.

39. Anayasa'da veya Anayasa'yla yetkili kilinan organlarca çikarilan düzenlemelerde (kanun/Cumhurbaskanligi kararnamesi) açikça kamu tüzel kisisi olarak nitelenen kuruluslarin kamu gücünün parçasi oldugunda tartisma yasanmamaktadir. Bununla birlikte sadece ilgili mevzuatta kamu tüzel kisisi oldugu açikça belirtilen kuruluslar degil Anayasa'da ya da Anayasa'yla yetkili kilinan organlarca çikarilan düzenlemelerde kamu tüzel kisisi oldugu açikça belirtilmeyen hatta özel hukuk tüzel kisisi olarak tanimlanan ancak kamuyla baglantili bulunan tüzel kisiler de kamu gücünün bir parçasi olarak kabul edilmektedir.

40. Anayasa Mahkemesinin norm denetimi kapsaminda verdigi kararlarinda vurguladigi üzere bir tüzel kisiligin özel hukuk hükümlerine tabi olmasi tek basina onun kamu gücünün bir parçasi, dolayisiyla kamuyla baglantili olup olmadigi noktasinda belirleyici olmaz (AYM, E.2013/49, K.2013/125, 31.10.2013; E.2014/177, K.2015/49, 11/6/2015; ayrica bireysel basvuru kapsaminda verilen karar için bkz. Ayla Demir Isat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113). Kamu gücüyle donatilan, dolayisiyla kamuyla baglantili özel hukuk tüzel kisileri de kamu gücünün bir parçasidir (Aydin Imar Sanayi ve Ticaret Anonim Sirketi [GK], B. No: 2018/10972, 29/7/2022, § 35).

41. Bir tüzel kisiligin kamuyla baglantili olup olmadigi degerlendirilirken sadece ilgili kanundaki tanimlamaya bakilmamali; (1) yürüttügü hizmetin niteligi, (2) kamu gücü ayricaliklariyla donatilip donatilmadigi (kamu gücünün kullanimina katilip katilmadigi), (3) idari ve fiilî yönden kamu otoritelerinden bagimsizliginin derecesi de gözönünde bulundurulmalidir (Aydin Imar Sanayi ve Ticaret Anonim Sirketi, § 36).

42. Tüzel kisiligin yürüttügü hizmetin kamusal yönünün bulunup bulunmadigi ve tekel biçiminde, rekabete kapali olarak icra edilip edilmedigi önem tasimaktadir. Ayrica tüzel kisiligin kazanç gütme amacini tasiyip tasimadigi da irdelenecek kriterlerden biridir (Aydin Imar Sanayi ve Ticaret Anonim Sirketi, § 37).

43. Tüzel kisiligin kamu gücü ayricaliklariyla donatilip donatilmadigi ise tek yanli islemler yapma yetkisi, resen icra yetkisi, islemlerinin hukuka uygunluk karinesinden yararlanip yararlanmadigi, mallarinin statüsü ve haczedilebilirligi, alacaklari için özel bir statü öngörülüp öngörülmedigi, personelinin statüsü, zorunlu üyelik ve zorunlu aidat uygulamasinin bulunup bulunmadigi, islem ve eylemlerinin kamu hukuku kurallari çerçevesinde idari yargi kolunda denetlenip denetlenmedigi gibi unsurlar dikkate alinir (Aydin Imar Sanayi ve Ticaret Anonim Sirketi, § 38).

44. Kamu gücünün kullanimina katilmasa bile bir tüzel kisilik kamu otoritelerine bagimli olarak faaliyetlerini yürütüyorsa bu takdirde söz konusu tüzel kisiligin kamuyla baglantili oldugu sonucuna ulasilabilir. Tüzel kisiligin kamu otoritelerinden yeterli ölçüde bagimsiz olup olmadiginin degerlendirilmesinde dikkate alinacak kriterlerin tüketici bir biçimde önceden belirlenmesi mümkün olmadigindan her somut olayin kendi kosullari içinde degerlendirmesi yapilmalidir. Bu baglamda yapilacak degerlendirmede; kurulus senedi veya ana sözlesmesinin kamusal islemlerle onaylanip onaylanmadigi, kamusal kararlara dayali olarak tasfiyeye tabi olup olmadigi, faaliyetlerinin finansmani için büyük ölçüde kamu kaynaklarini kullanip kullanmadigi, finansmanin kamu disindaki aktörlerce saglanip saglanmadigi, faaliyetlerini nasil yürüteceginin kamu makamlarinca belirlenip belirlenmedigi, faaliyetlerinde kamu mülklerini kullanip kullanmadigi, mal varligi üzerinde devletin uygun gördügü sekilde tasarrufta bulunup bulunmadigi, sermayesinin devlete ait olup olmadigi, yönetiminde siyasi otoritenin agirliginin bulunup bulunmadigi, dogrudan devlet kurumlarinin yönetimi altinda olup olmadigi hususlari dikkate alinir (Aydin Imar Sanayi ve Ticaret Anonim Sirketi, § 39).

45. Öncelikle vurgulanmalidir ki Mehmetçik Vakfi özel bir kanunla kurulmus veya resmî olarak idare teskilati içinde tanimlanmis bir tüzel kisilik olmayip 4721 ve 5737 sayili Kanunlar çerçevesinde, diger tüm vakiflarda oldugu gibi Vakiflar Genel Müdürlügünün denetimi altinda faaliyet yürütmektedir. Öte yandan Mehmetçik Vakfinin mallarina, alacaklarina ve personeline diger vakiflardan farkli statü taninmamis; mallarina haczedilemezlik ayricaligi saglanmamistir. Vakif, resen icra yetkisi ve islemlerinin hukuka uygunluk karinesinden yararlanmasi gibi ayricaliklarla donatilmamistir. Ayrica Vakif yönünden zorunlu üyelik ve zorunlu aidat sistemi de bulunmamaktadir. Bu bakimdan Mehmetçik Vakfinin 4721 ve 5737 sayili Kanunlar çerçevesinde kurulan diger vakiflardan farkli yönü yoktur.

46. Buna karsilik Mehmetçik Vakfi; dönemin Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani, Hava Kuvvetleri Komutani, Deniz Kuvvetleri Komutani ve Jandarma Genel Komutani tarafindan kurulmustur. Ayrica vakif senedine göre Vakfin Mütevelli Heyeti, Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu üyeleri Türk Silahli Kuvvetlerinin üst düzey kadrolarinda görev yapan kisilerden olusmaktadir. Kurucu ve yöneticilerinin üst düzey askerî görevlilerden olusmasi Vakfin kamu otoritesinden bagimsiz bir yapisinin bulunmadigini, dolayisiyla kamu gücünün bir parçasini olusturdugunu düsündürmeye elverisli olsa da tek basina bu özellikten hareketle Mehmetçik Vakfinin kamuyla baglantili tüzel kisi oldugu sonucuna varilamaz. Vakfin kamu gücü ayricaliklariyla donatilmamis olmasi karsisinda yöneticilerinin kamu görevlisi olmasinin Vakfin niteligini etkileyecek bir agirliga ulasmadigi degerlendirilmistir. Yöneticilerin kamu görevlisi olmasi, vakfin kamu gücü ayricaliklariyla donatilmasi hâlinde bir anlam ifade edecektir. Kamu gücü ayricaliklari bulunmayan bir vakfin sirf yöneticilerin kamu görevlisi olmasindan hareketle kamu gücünün bir parçasi oldugu sonucuna ulasilamaz. Aksi takdirde kurucu ve yöneticilerinin kamu görevlisi oldugu tüm dernek ve vakiflarin kamu gücünün kullanimina katilan tüzel kisi oldugunun kabul edilmesi gerekecektir. Ayrica Vakfin kararlarinin ve bunlarin icrasinin Türk Silahli Kuvvetlerinin resmî organlarinin onayina tabi olmadiginin alti çizilmelidir.

47. Öte yandan Mehmetçik Vakfinin yöneticilerinin üst düzey askerî görevlilerden olusmasinin kanuni bir düzenlemeye degil vakif senedine dayandiginin altini çizmek gerekir. Yöneticilerinin kimler oldugunun kanunla belirlenmesi hâlinde bu durum Vakfin niteligini etkileyecek bir olguya dönüsür. Zira bu hâlde yukarida sözü edilen askerî görevlilerin Vakfin yöneticisi olmayi reddetme ihtimali olmayacaktir. Oysa kurucusu ve temsilcisi olan gerçek kisilerin kamusal olmayan iradesini yansitan vakif senediyle yukarida belirtilen askerî personelin Vakfin yöneticisi yapilmasi, sözü edilen personelin rizasi bulunmadikça mümkün degildir. Diger bir ifadeyle vakif senedinde sayilan makamlari isgal eden kisilerin kabulü bulunmadikça Mehmetçik Vakfinda yöneticilik yapmaya zorlanmalari olanaksizdir. Bu itibarla kanuna dayali zorunlu yöneticilik uygulamasinin bulunmadigini not etmek gerekir.

48. Dikkate alinmasi gereken diger bir unsur da Vakfin faaliyetinin niteligidir. Mehmetçik Vakfinin Türk Silahli Kuvvetlerinde yaptigi hizmet esnasinda hayatini kaybeden veya sakat kalan erbas ve erlerin kendilerine, es ve çocuklarina, bakmakla yükümlü olduklari kimselere sosyal ve ekonomik destek olmak, çocuklarini okutmak seklinde ifade edilen amacinin kamu yararina dönük oldugu açiktir. Vakif, askerlik hizmeti sirasinda ölen veya malul olan kisilere veya yakinlarina bu dogrultuda birtakim mali yardimlar saglamaktadir. Askerlik hizmetini ifa ederken malul olan kisilere veya yakinlarina sosyal yardimlarda bulunulmasinin kamu yarari amacini tasidigi tartisma götürmez bir gerçektir.

49. Gelgelelim kamu yarari amaci tasimasi sosyal bir hizmetin kamu hizmeti olarak nitelendirilmesi için yeterli degildir. Özel kesim tarafindan yürütülen faaliyetler de az veya çok toplumun ihtiyaçlarini gidermekte, bu yönüyle kamu yararinin gerçeklesmesine hizmet etmektedir. Dolayisiyla kamu yarari bulunmasi kamu hizmeti sayilma yönünden tek kriter olarak görülemez. Kuskusuz kanun koyucunun bir hizmeti kamu hizmetine dönüstürdügünün kabulü için o hizmete özgü olarak çikarilmis bir kanunun bulunmasi zorunlu degildir. Ancak yürürlükte bulunan kanunlar bir bütün olarak incelendiginde kanun koyucunun söz konusu hizmete, özel kesim tarafindan yürütülen faaliyetlerden farkli bir statü sagladiginin anlasilabilmesi gerekir. Mehmetçik Vakfi özel bir kanunla kurulmadigi gibi gördügü hizmetler herhangi bir kanun tarafindan ona yüklenmis görevler mahiyetinde de degildir. Bu yönüyle Mehmetçik Vakfinin mali imkânlari dar olan kesimlere sosyal dayanisma düsüncesiyle yardim saglayan diger vakiflardan bir farki bulunmamaktadir.

50. Bunun yaninda Mehmetçik Vakfinin mali kaynaklarinin kural olarak bagislardan, kendi mal ve isletmelerinin gelirlerinden olustuguna da dikkat çekmek gerekir. Bu manada Mehmetçik Vakfina kamudan kaynak aktarilmasinin söz konusu olmadigi özellikle vurgulanmalidir. Vakfin kamuya yararli vakif statüsünde olmasi sebebiyle bazi vergisel muafiyetlerden yararlandigi bir gerçektir. Vergi muafiyeti, bagisik tutulan vergi miktarinda Vakfin kazanç saglamasi sonucunu dogurdugundan kamuya yararli vakif statüsüyle Vakfa dolayli olarak kamu kaynagi aktarildigi söylenebilir. Ancak bu durumun kamuya yararli tüm vakiflar için geçerli oldugu hatirda tutulmalidir. Dolayisiyla kamuya yararli vakif statüsü de Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi oldugu hükmüne varilmasi için yeterli görülmemistir.

51. Sonuç olarak kurucu ve yöneticilerinin üst düzey askerî görevlilerden olusmasina ve kamu yarari tasiyan faaliyetlerde bulunmasina karsin kamu gücüyle donatilmadigi, faaliyetlerinin kanunla kamu hizmeti olarak tanimlanmadigi, gelir kaynaklarinin büyük ölçüde bagislardan olustugu, kamu gelirlerinden dogrudan Vakfa pay aktarilmadigi dikkate alindiginda Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi oldugu sonucuna varilmasi mümkün görünmemektedir.

52. Ayrica Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi oldugunun kabul edilmesi anayasal sistemle de bagdasmamaktadir. Demokratik esaslara dayanan anayasal sistemde kamu gücünün hangi organ, kurum ve kisiler tarafindan kullanilacagina ve bir özel hukuk tüzel kisisinin kamuyla baglantili hâle getirilip getirilmeyecegine Anayasa'da belirtilen organlar, bu baglamda Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaskani ile bunlarin yetkilendirdigi idari organlar karar verir. Belirtilen anayasal organlar disindaki kisi veya kurumlar hiçbir özel hukuk tüzel kisisine kamu gücü bahsedemeyecegi gibi özel hukuk tüzel kisilerini kamuyla baglantili tüzel kisilik hâline de getiremez. Aksi kabul Anayasa'nin 2. maddesinde güvence altina alinan demokratik devlet ilkesini asindirir.

53. Bu açiklamalar dikkate alindiginda Mehmetçik Vakfi tarafindan basvurucuya verilen bakim yardiminin özel hukuk hükümleri çerçevesinde degerlendirilmesi gereken bir borç iliskisi oldugu anlasilmistir. Dolayisiyla bakim yardiminin kesilmesiyle ilgili uyusmazligin iki özel hukuk kisisi arasinda cereyan eden bir uyusmazlik olarak kabulü gerekmektedir. Bu durumda eldeki basvurunun mülkiyet hakkinin devlete yükledigi pozitif yükümlülükler kapsaminda incelenmesi zorunlu olmaktadir.

Zühtü ARSLAN ve Engin YILDIRIM bu görüse farkli gerekçeyle katilmislardir.

b. Mülkün Varligi

54. Mülkiyet hakkinin ihlal edildiginden sikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkinin var oldugunu kanitlamak zorundadir. Bu nedenle öncelikle basvurucunun Anayasa'nin 35. maddesi uyarinca korunmayi gerektiren mülkiyete iliskin bir menfaate sahip olup olmadigi noktasindaki hukuki durumunun degerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; Ihsan Vurucuoglu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

55. Somut olayda Mehmetçik Vakfi 1/4/1998 tarihinden itibaren basvurucuya malul gazi ve engelli bakim yardimi baglamistir. Vakif, Mütevelli Heyeti kararinda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde basvurucuya bakim yardiminda bulunmayi taahhüt etmistir. Dolayisiyla malul gazi ve engelli bakim yardiminin basvurucu yönünden mülk hâline geldigi açiktir.

c. Genel Ilkeler

56. Mülkiyet hakkinin korunmasinin devlete birtakim pozitif yükümlülükler yükledigi hususu Anayasa'nin 35. maddesinin lafzinda açik bir biçimde düzenlenmemis ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sinirlamalar getirdigi, bireyi üçüncü kisilerin müdahalelerine karsi korumasiz biraktigi düsünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çikmasinin nedeni gerçek anlamda koruma saglanmasidir. Buna göre anilan maddede bir temel hak olarak güvence altina alinmis olan mülkiyet hakkinin gerçekten ve etkili bir sekilde korunabilmesi yalnizca devletin müdahaleden kaçinmasina bagli degildir. Gerçek anlamda koruma saglanmasi için devletin negatif yükümlülükleri disinda pozitif yükümlülüklerinin de olmasi gerekir. Dolayisiyla Anayasa'nin 5. ve 35. maddeleri uyarinca devletin mülkiyet hakkinin korunmasina iliskin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadir. Bu baglamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kisiler arasindaki uyusmazliklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkinin korunmasi için belirli tedbirlerin alinmasini gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Dernegi, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoglu Insaat Egitim Gida Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Sirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

57. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkina yapilan müdahalelere karsi usule iliskin güvenceleri sunan yargisal yollari da içeren etkili hukuksal bir çerçeve olusturma, olusturulan bu hukuksal çerçeve kapsaminda yargisal ve idari makamlarin bireylerin özel kisilerle olan uyusmazliklarinda etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluklarini da içermektedir (Selahattin Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).

58. Özel kisiler arasindaki uyusmazliklarda taraflarin birbirleriyle çatisan menfaatleri bulunmaktadir. Dolayisiyla taraflarin karsi karsiya gelen menfaatleri çerçevesinde mülkiyet hakkini korumakla yükümlü bulunan devletin maddi ve usule iliskin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmedigi dikkate alinarak sonuca varilmalidir. Bu baglamda ilk olarak belirli, ulasilabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadigi irdelenmelidir (Hüseyin Ak, B. No: 2016/77854, 1/7/2020, § 53).

59. Ikinci olarak basvuruculara mülkiyet hakkina yapilan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarini yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanaginin taninip taninmadigi incelenmelidir. Anayasa'nin 35. maddesi usule iliskin açik bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkinin gerçek anlamda korunabilmesi bakimindan bu madde, Anayasa Mahkemesinin çesitli kararlarinda da ifade edildigi üzere mülk sahibine müdahalenin kanun disi veya keyfî ya da makul olmayan sekilde uygulandigina iliskin savunma ve itirazlarini sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanaginin taninmasi güvencesini kapsamaktadir. Bu degerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakilarak yapilmalidir (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazici [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

60. Mülkiyet hakkinin usule iliskin güvenceleri hem özel kisiler arasindaki mülkiyet uyusmazliklarinda hem de taraflardan birinin kamu gücü oldugu durumlarda geçerlidir. Bu baglamda mülkiyet hakkinin korunmasinin söz konusu oldugu durumlarda usule iliskin güvencelerin somut olayda yerine getirildiginden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarinda konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalidir. Ayrica belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacinin bütün iddialarina cevap verilmesi anlamina gelmemekle birlikte mülkiyet hakkini ilgilendiren davanin sonucuna etkili, esasa iliskin temel iddia ve itirazlarin yargilama makamlarinca özenli bir sekilde degerlendirilerek karsilanmasi gerekmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapi Grup End. San. Tic. Ltd. Sti., B. No: 2014/12563, 24/5/2018, § 52).

61. Son olarak ise basvurucunun mülkiyet hakkini koruyacak ve yeterli güvenceler saglayacak hukuksal mekanizmalarin olusturulup olusturulmadigi incelenmelidir. Özel kisilerin mülkiyet haklarinin çatistigi bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük taninacaginin takdiri, kanun koyucuya ve somut olayin kosullari gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafin menfaatlerinin mümkün oldugunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açmamasi gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasinda taraflardan biri aleyhine bireysel olarak asiri ve olagan disi bir külfetin yüklenmesi pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu dogurabilir. Olayin bütün kosullari ve taraflara taninan tüm imkânlar ile taraflarin tutum ve davranislari gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir sekilde dengelenip dengelenmedigi degerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52).

d. Ilkelerin Olaya Uygulanmasi

62. Olayda zorunlu askerlik görevini ifa etmekteyken psikotik reaksiyon teshisiyle 8/6/1988 tarihinde "Askerlige elverisli degildir." raporu düzenlenerek terhis edilen basvurucuya Mehmetçik Vakfi tarafindan 1/4/1998 tarihinden itibaren malul gazi ve engelli bakim yardimi baglanmistir. Ancak yeniden yapilan degerlendirme sonucu 22/5/2014 tarihli kararla basvurucunun bakim yardimi, sartlari tasimadigi gerekçesiyle kesilmistir. Basvurucunun kesinti isleminin iptali istemiyle açtigi davada Asliye Hukuk Mahkemesi Adli Tip Kurumundan aldigi rapora atifla basvurucunun rahatsizligi ile askerlik görevi arasinda illiyet baginin bulunmadigini belirterek davayi reddetmistir. Karar, Yargitayca onanmistir.

63. Pozitif yükümlülükler yönünden yapilacak incelemede öncelikle iddia ve savunmalarini etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanaginin basvurucuya taninip taninmadigi degerlendirilmelidir. Bu baglamda basvurucunun iddia ve itirazlarini derece mahkemesi ve Yargitay önünde ileri sürme hususunda hiçbir engelle karsilasmadigi, kendisini avukatla temsil ettirebildigi görülmektedir.

64. Ikinci olarak incelenmesi gereken mesele özel borç iliskisinden kaynaklanan uyusmazligin öngörülebilirlik ve belirlilik kosulunu saglayan hukuk kurallari uygulanarak çözümlenip çözümlenmedigidir. Mehmetçik Vakfinca basvurucuya yapilan yardimin niteligini borçlar hukuku yönünden tanimlamak Anayasa Mahkemesinin görevi degildir. Esasen somut olayda basvurucunun kanuni altyapinin veya uyusmazlikta uygulanan hukuk kurallarinin yetersizligiyle ilgili bir sikâyeti bulunmamaktadir. Basvurucu, hukuk kurallarinin somut olaydaki uygulanma yönteminden yakinmaktadir.

65. Basvurucuya bakim yardimi baglanmasi Mehmetçik Vakfinin Mütevelli Heyeti kararinda belirlenen esaslar çerçevesinde gerçeklestirilmistir. Mütevelli Heyeti karari incelendiginde söz konusu kararin 79. maddesinde, malul gazi ve engelli bakim yardiminin maluliyete neden teskil eden hastalik, yaralanma veya olayin muvazzaflik hizmeti veya ihtiyat döneminde silah altinda bulunuldugu süre içinde vuku bulmasi sartina baglandigi, askerlige baslamadan önce var olan ancak askerlik sirasinda ortaya çikan rahatsizliklarin kapsam disinda tutuldugu görülmektedir. Dolayisiyla Mütevelli Heyeti tarafindan yapilmasi kararlastirilan bakim yardiminin ancak askerlik hizmeti sebebiyle olusan maluliyetleri kapsadigi hususunda Mütevelli Heyeti kararinda herhangi bir muglaklik bulunmadigi anlasilmistir. Bu itibarla hukuk kurallarinin somut olayda öngörülemez biçimde yorumlandigi söylenemeyecektir.

66. Üçüncü olarak her iki tarafin menfaatlerinin yeterince dengelenip dengelenmedigi, taraflardan biri aleyhine bireysel olarak asiri ve olagan disi bir külfetin yüklenip yüklenmedigi incelenmelidir. Bu baglamda Mehmetçik Vakfinin 4721 ve 5737 sayili Kanunlara göre faaliyette bulunan bir özel hukuk tüzel kisisi oldugu hatirlanmalidir. Özel hukuk tüzel kisisi niteliginde olan vakiflar, kurulus amaçlarini gözetmek kosuluyla kime, ne kadar, hangi kosullarda ve hangi usulle yardim yapacaklarini belirleme hususunda genis bir serbestîye sahiptir. Kamu otoritelerinin hangi kosullarda ve kimlere yardim yapilmasi gerektigi konusunda özel vakiflara dayatmada bulunmasi kural olarak mesru görülemez. Bu konuda yargi organlarinin görevi, özel vakfin kimlere ve hangi kosullarda yardim yapmasi gerektigine karar vermek degil vakfin yetkili organlarinin belirledigi esaslara uygun olarak hareket edip etmedigini tespit etmekten ibarettir.

67. Ne var ki özel vakiflarin yardim için belirledigi sartlarin Anayasa'ya, kanunlarin emredici hükümlerine ve hakkaniyete açikça aykiri olmasi hâlinde yargi mercilerinin devletin pozitif yükümlülükleri geregince bunlara müdahale edebilecegi tabiidir. Yargi mercilerinin müdahale yetkisi, özellikle kamuya yararli vakiflar ile gelirleri büyük ölçüde bagis ve benzeri yardimlardan olusan vakiflar söz konusu oldugunda daha da genislemektedir. Kamuya yararli vakif statüsü, vakfin ifa ettigi faaliyetin kamuya sagladigi katki gözetilerek taninmakta ve bu statüye geçirilen vakiflara belli vergisel muafiyetler de saglanmaktadir. Devlet, vergi muafiyeti getirmek suretiyle feragat ettigi vergi miktarinca kaynagi dolayli olarak söz konusu vakfa aktarmis olmaktadir. Bu itibarla devletin dolayli da olsa bir miktar kaynak aktardigi ve büyük ölçüde halkin bagislariyla finanse edilen vakiflarin üçüncü kisilere yapacagi yardimin kosullarinin belirlenmesine müdahale yetkisinin daha genis oldugu kabul edilmelidir.

68. Mehmetçik Vakfinin malul gazi ve engelli bakim yardimini maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasi sartina baglamasinin objektif ve makul bir ölçüt oldugu degerlendirilmistir. Bu nedenle gazi ve engelli bakim yardiminin baglanmasi için maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasinin sart kosulmasi kendi basina Anayasa'nin 35. maddesindeki güvencelere aykirilik olusturmamaktadir.

69. Bununla beraber bakim yardiminin, baglanmasinin üzerinden yaklasik on alti yildan fazla bir süre geçtikten sonra kesilmesinin hukuki güvenlik ilkesi yönünden sorunlara yol açtiginin altini çizmek gerekir. Zira maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasi sarti basta da mevcut olup basvurucunun bu sarti sagladigi degerlendirilerek basvurucuya yardim baglanmistir. Aradan on alti yil geçtikten sonra bu degerlendirmenin hatali oldugu ifade edilerek yardimin kesilmesi-basvurucunun hilesi veya yaniltmasinin da söz konusu olmadigi gözetildiginde- Vakfin islemlerine olan güven duygusunu zedeleyici niteliktedir. Özel bir vakif niteliginde olmasi sebebiyle Vakfin takdir yetkisinin sosyal yardim saglayan kamu kuruluslarina veya kamuyla baglantili kuruluslara nazaran daha genis oldugu kabul edilse bile gelirlerinin büyük ölçüde halk tarafindan yapilan bagislardan olustugu gözetildiginde güven duygusunu zedeleyici davranislardan kaçinma yükümlülügünün Vakif yönünden de geçerli oldugunun kabulü gerekir.

70. Bu baglamda Vakfin basvurucunun maluliyetine yol açan rahatsizliginin askerlik görevi sirasinda vuku bulmadigi sonucuna ulasirken herhangi bir uzman raporuna dayanmamasinin keyfîlige kapi aralayan ciddi bir eksiklik oldugu ifade edilmelidir. Basvurucunun rahatsizliginin askerlik görevinden kaynaklanip kaynaklanmadigi tibbi bir mesele olup alaninda uzman olan kisiler tarafindan yapilan bir degerlendirme olmadan basvurucunun rahatsizliginin askerlik görevi sirasinda vuku bulmadigi sonucuna ulasilmasi islemin sihhatini sakatlayici niteliktedir. Bununla birlikte bunun mülkiyet hakki ihlaline yol açip açmadigi yargilamanin bütününe bakilarak degerlendirilmelidir.

71. Basvurucunun rahatsizliginin askerlik hizmetinin etkisiyle ortaya çiktigina iliskin olarak basvuru formunda dile getirdigi iddiasini yargilama sirasinda da ileri sürdügü görülmektedir. Asliye Hukuk Mahkemesi bu iddianin karsilanmasi için Adli Tip Kurumundan tibbi görüs sormustur. Adli Tip Kurumunun düzenledigi 20/4/2015 tarihli raporda, basvurucunun yakalandigi psikotik bozukluk hastaliginin erkeklerde genellikle 15 ila 25 yaslarinda basladigi belirtilmis ve psikososyal stres ile genetik temel, biyolojik etmenler gibi birçok faktörün hastaligin olusmasinda belirleyici olabildigi ifade edilmistir. Sözü edilen raporda, basvurucunun mevcut hastaliginin sadece askerlik görevi ile nedensellik baglantisinin kurulamadigi mütalaa edilmistir.

72. Asliye Hukuk Mahkemesi bu rapora atifla basvurucunun mevcut rahatsizligi ile askerlik görevi arasinda nedensellik baginin bulunmadigi sonucuna ulasmistir. Ancak basvurucu, Asliye Hukuk Mahkemesinin Adli Tip Kurumu raporunu yanlis yorumladigini belirterek karari temyiz etmistir. Basvurucuya göre raporda rahatsizligi ile askerlik görevi arasinda nedensellik baginin bulunmadigi degil hastaligin sadece bu sebepten kaynaklanmadigi belirtilmistir.

73. Adli Tip Kurumu raporu yakindan incelendiginde genel olarak psikotik bozukluk rahatsizliginin ortaya çikis sebepleri siralandiktan sonra basvurucununkiyle ilgili olarak degerlendirme yapildigi görülmektedir. Raporda bu hastaligin basvurucuda tezahür etmesinde askerlik hizmetinin etkili olmadigina dair kesin bir kanaat belirtilmemistir. Rapor, basvurucunun rahatsizliginda diger psikososyal stresler veya genetik temel ya da biyolojik etmenlerin tesir etmis olabilecegini belirtmekle birlikte askerlik hizmetinin etkisini mutlak olarak dislamamaktadir. Bu durumda basvurucuya bakim yardimi saglanmasi sartlarinin olusmadiginin somut olayda ortaya konulabildigi sonucuna ulasilamamaktadir. Asliye Hukuk Mahkemesinin islem tarihi itibariyla yaklasik on alti yildan beri basvurucuya saglanan bakim yardiminin kesilmesine yönelik olarak açilan davayi muglak ifadeler içeren bir rapora dayanarak reddetmesi hukuk güvenligi ilkesiyle ve devletin pozitif yükümlülükleriyle uyumlu degildir.

74. Sonuç olarak maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasi sartini saglamadigi kesin olarak tespit edilemeyen basvurucuya yapilan yardimin kesilmesinin Vakfin menfaatleri ile basvurucunun menfaatleri arasinda dengesizlige yol açtigi sonucuna ulasilmistir. Bu durumda yargilama süreci bir bütün olarak ele alindiginda yargilamanin devletin Anayasa'nin 35. maddesinin öngördügü pozitif yükümlülüklerine uygun olarak yürütülmedigi kanaatine varilmistir.

75. Açiklanan gerekçelerle Anayasa'nin 35. maddesinde güvence altina alinan mülkiyet hakkinin ihlal edildigine karar verilmesi gerekir.

Zühtü ARSLAN ve Engin YILDIRIM bu sonuca farkli gerekçeyle katilmislardir.

Yildiz SEFERINOGLU bu sonuca katilmamistir.

3. 6216 Sayili Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

76. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayili Anayasa Mahkemesinin Kurulusu ve Yargilama Usulleri Hakkinda Kanun'un 50. maddesinin ilgili kismi söyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, basvurucunun hakkinin ihlal edildigine ya da edilmedigine karar verilir. Ihlal karari verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yapilmasi gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararindan kaynaklanmissa, ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldirmak için yeniden yargilama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmayan hâllerde basvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açilmasi yolu gösterilebilir. Yeniden yargilama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararinda açikladigi ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldiracak sekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

77. Basvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargilamaya ve 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmistir.

78. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Dogan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararinda ihlal sonucuna varildiginda ihlalin nasil ortadan kaldirilacagi hususunda genel ilkeler belirlenmistir. Anayasa Mahkemesi diger bir kararinda ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararinin yerine getirilmemesinin sonuçlarina da deginmis ve bu durumun ihlalin devami anlamina gelecegi gibi ilgili hakkin ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacagina isaret etmistir (Aligül Alkaya ve digerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

79. Bireysel basvuru kapsaminda bir temel hakkin ihlal edildigine karar verildigi takdirde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirildigindan söz edilebilmesi için temel kural, mümkün oldugunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin saglanmasidir. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynagi belirlenerek devam eden ihlalin durdurulmasi, ihlale neden olan karar veya islemin ve bunlarin yol açtigi sonuçlarin ortadan kaldirilmasi, varsa ihlalin sebep oldugu maddi ve manevi zararlarin giderilmesi, ayrica bu baglamda uygun görülen diger tedbirlerin alinmasi gerekmektedir (Mehmet Dogan, §§ 55, 57).

80. Ihlalin mahkeme kararindan kaynaklandigi veya mahkemenin ihlali gideremedigi durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayili Kanun'un 50. maddesinin (2) numarali fikrasi ile Anayasa Mahkemesi Içtüzügü’nün 79. maddesinin (1) numarali fikrasinin (a) bendi uyarinca ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere kararin bir örneginin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anilan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farkli olarak ihlali ortadan kaldirmak amaciyla yeniden yargilama sonucunu doguran ve bireysel basvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafindan ihlal kararina bagli olarak yeniden yargilama karari verildiginde usul hukukundaki yargilamanin yenilenmesi kurumundan farkli olarak ilgili mahkemenin yeniden yargilama sebebinin varligini kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadir. Dolayisiyla böyle bir kararin kendisine ulastigi mahkemenin yasal yükümlülügü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal karari nedeniyle yeniden yargilama karari vererek devam eden ihlalin sonuçlarini gidermek üzere gereken islemleri yerine getirmektir (Mehmet Dogan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve digerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

81. Incelenen basvuruda devletin Anayasa'nin 35. maddesinin öngördügü pozitif yükümlülüklerine uygun olarak yürütülmedigi kanaatine varilmistir. Dolayisiyla ihlal mahkemenin kararindan kaynaklanmistir.

82. Bu durumda mülkiyet hakkinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmaktadir. Yapilacak yeniden yargilama ise bireysel basvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayili Kanun'un 50. maddesinin (2) numarali fikrasina göre ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasina yöneliktir. Bu kapsamda yapilmasi gereken is yeniden yargilama karari verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulastiran nedenleri gideren, ihlal kararinda belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararin bir örneginin yeniden yargilama yapilmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

83. Mülkiyet hakki ihlalinin niteligine göre yeniden yargilamanin yeterli bir giderim saglayacagi anlasildigindan tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektigi sonucuna ulasilmistir.

84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden olusan toplam 4.864,60 TL yargilama giderinin basvurucuya ödenmesine kararverilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. Makul sürede yargilanma hakkinin ihlal edildigine iliskin iddia yönünden yeni bir basvuru numarasina kaydedilmek üzere basvurunun AYRILMASINA OYBIRLIGIYLE,

B. Mülkiyet hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin KABUL EDILEBILIR OLDUGUNA OYBIRLIGIYLE,

C. Anayasa'nin 35. maddesinde güvence altina alinan mülkiyet hakkinin IHLAL EDILDIGINE Yildiz SEFERINOGLU'nun karsioyu ve OYÇOKLUGUYLA,

D. Kararin bir örneginin mülkiyet hakkinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/545, K.2015/330) GÖNDERILMESINE,

E. Tazminat talebinin REDDINE,

F. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden olusan toplam 4.864,60 TL yargilama giderinin basvurucuya ÖDENMESINE,

G. Ödemenin kararin tebligini takiben basvurucunun Hazine ve Maliye Bakanligina basvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapilmasina, ödemede gecikme olmasi hâlinde bu sürenin sona erdigi tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAIZ UYGULANMASINA,

H. Kararin bir örneginin Adalet Bakanligina GÖNDERILMESINE 28/7/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

FARKLI GEREKÇE

1. Türk Silahli Kuvvetleri Mehmetçik Vakfinin (Vakif) yaptigi sürekli yardimin kesilmesi nedeniyle basvurucunun mülkiyet hakkinin ihlal edildigine karar verilmistir. Ihlal sonucuna katilmakla birlikte, asagida açiklanan gerekçelerle basvurucunun mülkiyet hakkina yönelik müdahalenin pozitif degil, negatif yükümlülükler kapsaminda degerlendirilmesi gerektigini düsünmekteyim.

2. Mahkememiz çogunlugu “kamu gücüyle donatilmadigi, faaliyetlerinin kanunla kamu hizmeti olarak tanimlanmadigi, gelir kaynaklarinin büyük ölçüde bagislardan olustugu, kamu gelirlerinden dogrudan pay aktarilmadigi” gerekçesiyle Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi olarak görülemeyecegi, dolayisiyla basvuruya konu uyusmazligin iki özel hukuk kisisi arasinda ortaya çiktigi ve mülkiyet hakkina yönelik sikayetin devletin pozitif yükümlülükleri kapsaminda incelenmesi gerektigine karar vermistir (§§ 51, 53).

3. Bu durumda Mehmetçik Vakfinin statüsünün tespit edilmesi, basvuruyu inceleme yöntemi bakimindan belirleyici niteliktedir. Eger Vakfin “kamu gücü”nün parçasi oldugu, dolayisiyla bireysel basvurunun düzenlendigi Anayasa’nin 148. maddesinde yer alan “kamu gücü” kavrami kapsaminda kaldigi kabul edilirse müdahalenin negatif yükümlülük yönünden incelenmesi gerekir.

4. Öncelikle Mehmetçik Vakfinin kamu tüzel kisisi olarak kurulmadigi açiktir. Bununla birlikte Anayasa’nin 148. maddesinde yer alan “kamu gücü” kavrami, kamu tüzel kisilerini de kapsayan fakat ondan çok daha genis bir kavramdir. Bu anayasal kavramin otonom olarak yorumlanmasi gerekmektedir.

5. Bu baglamda Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün kullanimina katilip katilmadigina veya kamuyla baglantili tüzel kisi olup olmadigina bakilmalidir. Vakfin kamu gücünün kullanimina katilmadigi konusunda çogunlukla hemfikirim. Bununla birlikte bir kurumun kamu gücünün kullanimina katilmamasi, onu kamu gücü kavrami disinda tutmak bakimindan tek basina yeterli degildir. Vakfin kamu gücü disinda görülebilmesi için kamuyla baglantili olmamasi da gerekmektedir.

6. Çogunluk kararinda da belirtildigi üzere Türk Silahli Kuvvetleri Mehmetçik Vakfi, 17/5/1982 tarihinde dönemin Genelkurmay Baskani (ayni zamanda Devlet Baskani), Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanlari ile Jandarma Genel Komutani tarafindan kurulmustur. Baska bir ifadeyle adinda “Türk Silahli Kuvvetleri” ibaresi bulunan Vakif, Devlet Baskani ve Milli Güvenlik Konseyi üyeligi görevlerini deruhte eden devlet görevlileri tarafindan kurulmustur.

7. Diger yandan Vakif senedine göre, Mütevelli Heyeti Genelkurmay ikinci baskani, Millî Savunma Bakanligi müstesari, Genelkurmay personel baskani, Genelkurmay personel islem daire baskani, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin personel baskanlarindan ve ilgili diger askeri personelden olusmaktadir. Vakfin Yönetim Kurulu Genelkurmay personel baskani, Genelkurmay personel islem daire baskani, kuvvet komutanliklarinin personel baskanlari ve diger askeri yönetici personelden; Denetim Kurulu da Genelkurmay merkez daire baskani, Millî Savunma Bakanligi mevzuat daire baskani ve Sahil Güvenlik Komutanligi strateji gelistirme baskanindan olusmaktadir (§ 8).

8. Buna göre Vakfin mütevelli heyeti, yönetim ve denetim kurullari, görevleri Vakif Senedinde belirlenmis olan kamu gücü kullanan üst düzey askeri yöneticilerden olusmaktadir. Çogunluk görüsünde bu kisilerin görevi kabule zorlanamayacaklari ifade edilmis olmakla birlikte ne Vakif senedinde ne de baska bir yerde buna dair herhangi bir düzenlemeye veya uygulamaya rastlanmistir. Bu varsayim dikkate alindiginda bile Vakfin yönetim ve denetiminin tamamen kamu gücü kullanan kisilerden olustugu gerçegi degismemektedir.

9. Vakif senedinin 3. maddesine göre Vakfin kurulus amaci Türk Silahli Kuvvetlerinde yaptigi hizmet sirasinda vefat eden veya sakat kalan erbas ve erlerin kendilerine, es ve çocuklarina ve bakmakla yükümlü olduklari kimselere sosyal ve ekonomik destek olmaktir. Esasen bu amaç, Anayasa’nin 10. ve 61. maddelerinde devlete yüklenen “harp ve vazife sehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazileri” koruma ve onlara “toplumda kendilerine yarasir bir hayat seviyesi” saglama ödeviyle uyumludur. Bu manada Vakfin amacinin, kamu gücünü kullanan devletin sorumlulugunda bulunan bir kamu hizmetini saglamak oldugu söylenebilir.

10. Öte yandan, Vakif 26/7/1982 tarihli Bakanlar Kurulu karariyla kamuya yararli vakif statüsü kazanmis, bunun sonucu olarak da bazi vergi yükümlülüklerinden muafiyet elde etmistir. Kuskusuz vergi muafiyetleri, bir vakfin kamu gücüyle baglantili oldugunu göstermek yönünden tek basina belirleyici olmayip diger hususlarla birlikte degerlendirilmesi gereken bir durumdur.

11. Bu kapsamda bastan itibaren “Türk Silahli Kuvvetleri”nin Vakfin isminde kullanilmasi, kurulus amaci, kurucularinin kamu gücü kullanan en üst düzey devlet görevlileri olmasi, ayni sekilde yönetim ve denetim organlarinin kamu gücü kullanan kamu görevlilerinden olusmasi, kamuya yararli vakif statüsü geregince vergi muafiyeti ayricaligindan yararlandirilmasi gibi hususlar bir bütün olarak degerlendirildiginde Türk Silahli Kuvvetleri Mehmetçik Vakfinin kamu gücü kapsaminda degerlendirilmesi gerekmektedir.

12. Diger yandan çogunluk Mehmetçik Vakfinin kamu gücünün bir parçasi oldugunun kabul edilmesinin anayasal sistemle de bagdasmadigini belirtmistir. Çogunluga göre yasama ve yürütme organlari ile bunlarin yetkilendirdigi idari organlar disinda hiç kimse “hiçbir özel hukuk tüzel kisisine kamu gücü bahsedemeyecegi gibi özel hukuk tüzel kisilerini kamuyla baglantili tüzel kisilik hâline de getiremez” (§ 52).

13. Bu görüse en az iki nedenle katilmak mümkün görünmemektedir. Birincisi, bir idarenin kamu tüzel kisiligine sahip olmasiyla kamuyla baglantili olmasi farkli seylerdir. Bir idari kurulusun kamuyla baglantili olmasi hukuki olmaktan ziyade fiili bir durumdur. Anayasa Mahkemesi de “kamu gücü” kavraminin otonom yorumuyla her somut olayin sartlarinda bu baglantiyi tespit edebilir.

14. Ikincisi, çogunluk görüsünün Mehmetçik Vakfinin kamu gücüyle baglantisi olmadigini ortaya koyan bir argüman olarak kullanilmasi isabetli degildir. Zira bir kurumun kamu gücünün bir parçasi olmasi ile bunun Anayasa’ya uygun olarak kurulmus olup olmadigi meseleleri birbirinden farklidir. Bireysel basvuruda “Anayasa’ya uygunluk” yorumundan hareketle, “kanunla veya yürütmenin iradesiyle kurulmayan bir kurumun zaten kamu gücünün parçasi olmasi mümkün degildir” seklinde bir sonuca ulasilmasi müdahalenin dogasinin dogru tespit edilmesini engelleyebilir. Bu sebeple somut olayda Mehmetçik Vakfinin dogrudan kanunla veya yürütmenin karariyla kurulmamis olmasi, onun kamu gücünün parçasi oldugu olgusunu ortadan kaldirmamaktadir.

15. Bu açiklamalar isiginda somut olayda mülkiyet hakkina yönelik müdahalenin devletin negatif yükümlülügü kapsaminda degerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda Vakfin 16 yil boyunca yapmis oldugu yardimi kesmesi seklindeki müdahalenin kanuni dayanaginin bulundugu ve kamu yararina yönelik oldugu söylenebilir.

16. Bununla birlikte müdahalenin Anayasa’nin 35. maddesine uygun olabilmesi için ayni zamanda ölçülü olmasi gerekmektedir. Ölçülülügün alt ilkeleri olan elverislilik ve gereklilik bakimindan somut olayda sorun olmadigi kabul edilebilir. Buna karsin basvurucuya yapilan yardimin kesilmesi, ona katlanilmasi oldukça agir, orantili olmayan bir külfet yüklemistir.

17. Anayasa Mahkemesi orantililik ilkesini degerlendirirken idarenin “iyi yönetim” ilkesine uygun davranip davranmadigini da dikkate almaktadir. Bu ilke geregince “idarelerin kendi hatalarinin sonuçlarini gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir” (bkz. Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.S. [GK], B.No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100). Eldeki basvuruda da idarenin basvurucuya 16 yil yardim yaptiktan sonra, maluliyetinin askerlik görevi sirasinda gerçeklestigi ihtimalini dislamayan karar ve raporlara dayanarak yardimi kesmesi iyi yönetim ilkesiyle bagdasmayan orantisiz bir müdahale niteligindedir.

18. Sonuç olarak, basvurunun negatif yükümlülükler kapsaminda incelenmesi gerektigini düsündügümden ihlal sonucuna yukarida açiklanan farkli gerekçeyle katiliyorum.

 

Baskan

 Zühtü ARSLAN

 

 

FARKLI GEREKÇE

2019/16400 nolu basvuruda Sayin Zühtü ARSLAN'in yazmis oldugu gerekçelerle ihlal sonucuna farkli gerekçeyle katiliyorum.

 

Üye

 Engin YILDIRIM

 

 

KARSIOY

Olayda zorunlu askerlik görevini ifa etmekteyken psikotik reaksiyon teshisiyle 8/6/1988 tarihinde "askerlige elverisli degildir" raporu düzenlenerek terhis edilen basvurucuya Mehmetçik Vakfi tarafindan 1/4/1998 tarihinden itibaren malul gazi ve engelli bakim yardimi baglanmistir. Ancak yeniden yapilan degerlendirme sonucu 22/5/2014 tarihli kararla basvurucunun bakim yardimi, sartlari tasimadigi gerekçesiyle kesilmistir. Basvurucunun kesinti isleminin iptali istemiyle açtigi davada Asliye Hukuk Mahkemesi Adli Tip Kurumundan aldigi rapora atifla basvurucunun rahatsizligi ile askerlik görevi arasinda illiyet baginin bulunmadigini belirterek davayi reddetmistir. Karar, Yargitayca onanmistir.

Basvurucu; rahatsizliginin askerlik hizmeti sebebiyle ortaya çiktigini, bakim ayliginin kesilmesinin kanuni dayanaginin bulunmadigini ileri sürmüstür. Basvurucu 1998 yilinda baglanan ayliginin yillar sonra kesilmesinin mülkiyet hakkini ihlal ettigini iddia etmistir.

Çogunluk kararinda, Adli Tip Kurumu raporunda hastaligin basvurucuda tezahür etmesinde askerlik hizmetinin etkili olmadigina dair kesin bir kanaat belirtilmemis olmasina vurgu yapilarak basvurucuya bakim yardimi saglanmasi sartlarinin olusmadiginin somut olayda ortaya konulamadigi sonucuna ulasilmistir. Çogunluk, Asliye Hukuk Mahkemesinin islem tarihi itibariyla yaklasik on alti yildan beri basvurucuya saglanan bakim yardiminin kesilmesine yönelik olarak açilan davayi muglak ifadeler içeren bir rapora dayanarak reddetmesinin hukuk güvenligi ilkesiyle ve devletin pozitif yükümlülükleriyle uyumlu olmadigini belirterek basvurucunun mülkiyet hakkinin ihlal edildigine karar vermistir.

Oysa Adli Tip Kurumu raporu yakindan incelendiginde genel olarak psikotik bozukluk rahatsizliginin ortaya çikis sebepleri siralandiktan sonra basvurucununkiyle ilgili olarak degerlendirme yapildigi görülmektedir. Raporda, bu hastaligin basvurucuda tezahür etmesinde askerlik hizmetinin etkili olduguna dair bir kanaatin açiklanmadigi anlasilmaktadir. Rapor, basvurucunun rahatsizliginda askerlik hizmetinin etkisini mutlak olarak dislamamakla beraber diger psikososyal stresler veya genetik temel ya da biyolojik etmenlerden ziyade askerlik hizmetinin tesir ettigi tespitini de yapmamaktadir. Bu hâliyle Asliye Hukuk Mahkemesinin basvurucunun rahatsizligi ile askerlik hizmeti arasinda bir nedensellik bagi bulunmadigi yönündeki kabulünün keyfî ve temelsiz olmadigi degerlendirilmektedir.

Öte yandan çogunluk kararinda da belirtildigi üzere Mehmetçik Vakfi 4721 ve 5737 sayili Kanunlar'a göre faaliyette bulunan bir özel hukuk tüzel kisisidir. Özel hukuk tüzel kisisi niteliginde olan vakiflar, kurulus amaçlarini gözetmek kosuluyla kime, ne kadar, hangi kosullarda ve hangi usulle yardim yapacaklarini belirleme hususunda genis bir serbestiye sahiptir. Yargi mercilerinin özel hukuk tüzelkisilerinin kararlarina müdahale yetkisi, Anayasa'ya, kanunlarin emredici hükümlerine ve açikça hakkaniyete aykirilik halleriyle sinirlidir. Yargi mercilerinin müdahale yetkisi, özellikle kamuya yararli vakiflar ile gelirleri büyük ölçüde bagis ve benzeri yardimlardan olusan vakiflar söz konusu oldugunda daha da genislemekte ise de bu yetkinin kamu kurumlarindaki kadar genis oldugu düsünülemez.

Mehmetçik Vakfinin malul gazi ve engelli bakim yardimini maluliyete yol açan rahatsizlik, kaza veya olayin askerlik görevi sirasinda vuku bulmasi sartina baglanmasinin objektif ve makul bir ölçüt oldugu degerlendirilmistir. Bu kosulu saglamadigi tespit edilen basvurucuya yapilan yardimin kesilmesinin -geçmiste yapilan yardimlarin iadesinin talep edilmedigi de dikkate alindiginda- Vakfin menfaatleri ile basvurucunun menfaatleri arasinda dengesizlige yol açmadigi sonucuna ulasilmistir. Bu durumda, yargilama süreci bir bütün olarak ele alindiginda, devletin Anayasa'nin 35. maddesinin öngördügü pozitif yükümlülüklerinin somut olayda ifa edildigi kanaatine varilmistir.

Açiklanan gerekçelerle Anayasa'nin 35. maddesinde güvence altina alinan mülkiyet hakkinin ihlal edilmedigine karar verilmesi gerektigi gerekçesiyle çogunluk kararina katilmiyorum.

 

Üye

Yildiz SEFERINOGLU

 



Şimdi Ara
Hemen Sor