vioft2nnt8|2000BDFC6638|yunusbirbilen|tbl_sayfa|metin|0xfdff046b030000001e07000001000100Basvurucular, yanginda yaralanip akabinde vefat eden çocuklarin tibbi müdahalesinde gereken korumanin saglanmamasi nedeniyle vefat ettigi iddiasinda, sonuç olarak Anayasa Mahkemesi kararinda; devlete ait pozitif yükümlülüklerin geregi gibi yerine getirilmedigi, yasam hakkinin bu yönüyle ihlal edildigi kanaatine ulasilmistir. Basvurucular Ali Karakiliç ve Songül Karakiliç’in ogullari, Cengizhan Karakiliç’in ise kardesleri olan B.K. ve A.K. kardesler ikametgâhlarinda yalniz olduklari sirada yangin meydana gelmistir. Olay yerine intikal eden itfaiye erleri yangina müdahale etmis ve evde bulunan iki kardes solunum ve dolasim durmasi hâlinde devlet hastanesine kaldirilmistir. Uygulanan kalp masaji sonucu kalp atislari saglanan kardesler üniversite tip fakültesi hastanesine sevk edilmis, yapilan degerlendirme sonucu kardeslerin durumunun agir oldugu ve ileri tedavi (hiperbarik oksijen tedavisi) için baska bir merkeze sevkleri gündeme gelmis ancak kardesleri kabul edebilecek bir hastane bulunamamistir. Basvurucular, kendi imkânlariyla çocuklarini baska bir ilde bulunan ve yogun bakim ünitesi bulunmamakla birlikte hiperbarik oksijen tedavisi imkâni olan özel bir tip merkezine nakletmistir. Kardeslerden A.K. tip merkezinde yapilan tedavilere cevap vermeyerek vefat etmis, B.K. da farkli hastanelere nakledilmis ancak tedavi sürecine cevap veremeyerek hayatini kaybetmistir. Ölüm olaylarini takiben Saglik Bakanligi tarafindan baslatilan inceleme sonucunda kardeslerin tedavi sürecine dâhil olan/temas eden saglik personelinin tedavi sürecinde ve nakil asamalarinda bir kusurlarinin bulunmadigi sonucuna ulasilmistir. Idare mahkemesi nezdinde hizmet kusuruna dayali açilan tam yargi da davasi esastan reddedilmis ve hüküm kesinlesmistir. Iddialar Basvurucular, yanginda yaralanip akabinde vefat eden çocuklarin tibbi müdahalesinde gereken korumanin saglanmamasi nedeniyle yasam hakkinin ihlal edildigini iddia etmistir. Mahkemenin Degerlendirmesi Somut olayda basvurucular yangin sebebiyle dumandan etkilenen/zehirlenen çocuklarinin bir bütün olarak tedavi sürecinde yasanan aksakliklarin etkisiyle vefat ettigini, saglik hizmetinin (Samsun'dan baslayip Ankara'ya uzanan süreçte) hatali/eksik/kusurlu yürütüldügünü, çocuklarinin gereken tedaviye ulasamadigini, yeterli teçhizati olmayan ambulansla hastaneler arasinda dolastirildigini belirterek Saglik Bakanligini da hasim göstermek suretiyle tam yargi davasi açmistir. Yargisal süreçte mahkeme tarafindan Adli Tip Kurumundan istenen bilirkisi raporu raporuna bakildiginda Samsun'da yürütülen saglik hizmeti ile sinirli olarak inceleme yapildigi hatta sadece A.K. yönünden degerlendirmede bulunuldugu görülmüstür. Basvurucular olayin yeterince aydinlatilmadigini ileri sürmesine karsin mahkeme söz konusu bilirkisi raporunu yeterli bularak hükme esas almistir. Buna karsin basvurucular sadece Samsun'la sinirli olarak degil Ankara'ya uzanan tedavi sürecinden de sikâyet etmis; yetersiz teçhizati olan ambulansla nakilden, 112 Acil Servisin ambulans saglamamasindan, Ankara'daki hastanelerin çocuklarini kabul etmemesinden de yakinmistir. Mahkemenin basvurucularin ileri sürdügü bu hususlara iliskin olarak bir degerlendirmede bulunmadigi anlasilmistir. Tüm bu aktarilan tespitler isiginda iki çocugun ölümü ile sonuçlanan söz konusu sürece iliskin olarak devletin yasam hakki kapsamindaki pozitif yükümlülükleri baglaminda hukuki sorumlulugun ortaya çikarilmasi adina Anayasa’nin 17. maddesinin gerektirdigi seviyede derinlik, özen ve süratle bir inceleme yapilmadigi ve sonuç olarak devlete ait pozitif yükümlülüklerin (usul yükümlülügünün) geregi gibi yerine getirilmedigi, yasam hakkinin bu yönüyle ihlal edildigi kanaatine ulasilmistir. Yasam hakki kapsaminda devletin yerine getirmek zorunda oldugu etkili sorusturma yükümlülügünün gerektigi sekilde yerine getirilmemesi hâlinde olayi çevreleyen tüm kosullar açiklikla ortaya konulamadigi için mahkemenin degerlendirmesine konu olmayan (112 Acil Servisin ambulans saglamamasi, Ankara'daki hastanelerin çocuklari kabul etmemesi gibi) iddialarin bir baska ifadeyle koruma yükümlülügünün gereklerinin yerine getirilip getirilmediginin tespit edilmesi mümkün degildir. Bu baglamda Mahkemece devletin koruma yükümlülügüne uyup uymadiginin tüm süreç bakimindan açik bir sekilde degerlendirilmemis olmasi nedeniyle bu asamada yasam hakkinin maddi (koruma) boyutu yönünden degerlendirme yapilmasi mümkün degildir. Anayasa Mahkemesi açiklanan gerekçelerle yasam hakkinin usul boyutunun ihlal edildigine karar vermistir. TÜRKIYE CUMHURIYETI ANAYASA MAHKEMESI BIRINCI BÖLÜM KARAR A. K. VE DIGERLERI BASVURUSU (Basvuru Numarasi: 2019/2549) Karar Tarihi: 21/9/2022 R.G. Tarih ve Sayi: 14/10/2022-31983 BIRINCI BÖLÜM KARAR Baskan : Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler : Muammer TOPAL Recai AKYEL Yusuf Sevki HAKYEMEZ Irfan FIDAN Raportör : Volkan ÇAKMAK Basvurucular : 1. A. K. 2. C. K. 3. S. K. Basvurucular Vekili : Av. Enes Oguz KARAKILIÇ I. BASVURUNUN KONUSU 1. Basvuru; yanginda yaralanip akabinde vefat eden çocuklarin tibbi müdahalesinde gereken korumanin saglanmamasi, yangina müdahalede gerekli önlemlerin alinmamasi ve olayla ilgili tazminat davasinin makul sürede sonuçlanmamasi nedeniyle yasam ve adil yargilanma haklarinin ihlal edildigi iddialarina iliskindir. II. BASVURU SÜRECI 2. Basvuru 18/1/2019 tarihinde yapilmistir. 3. Basvuru, basvuru formu ve eklerinin idari yönden yapilan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmustur. 4. Komisyonca basvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafindan yapilmasina karar verilmistir. 5. Bölüm Baskani tarafindan basvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapilmasina karar verilmistir. 6. Basvuru belgelerinin bir örnegi bilgi için Adalet Bakanligina gönderilmistir. Bakanlik, görüsünü bildirmistir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Basvuru formu ve eklerinde ifade edildigi sekliyle olaylar özetle söyledir: 8. Basvurucular Ali Karakiliç ve Songül Karakiliç'in ogullari, Cengizhan Karakiliç'in ise kardesleri olan B.K. ve A.K. (kardesler) 7/4/2006 tarihinde Samsun'daki ikametgâhlarinda yalniz olduklari (anne, baba ve agabeyin yoklugunda) sirada yangin çikmistir. Olay tarihinde kardesler 5 ve 6 yaslarindadir. 11/4/2016 tarihli yangin raporuna göre yanginin fise takili birakilan elektrikli battaniyenin asiri isinmasi sonucu kisa devre yapan kablolardan kaynaklandigi tahmin edilmektedir. 9. 11/4/2016 tarihli yangin raporunun eki olup olmadigi anlasilmayan ve üzerinde tarih bulunmayan ancak itfaiye görevlileri tarafindan imzalanan bir diger belgeye/rapora göre "7/4/2016 tarihinde saat 14.12'de bina önündeki çöp bidonundan duman yükseldigi yönünde itfaiyeye ihbarda bulunulmus, 14.16'da olay yerine itfaiye ekipleri olay yerine geldiginde dumanin bidonlardan degil bina kapisindan geldigi anlasilmis, komsularin meskende çocuk oldugu yönünde bilgi vermesi üzerine meskenin kapilarinin kilitli oldugu tespit edilmis ve meskenin kapi/camlari kirilarak içeri girilmistir." Belgenin devaminda "dumanin kapi ve pencerenin kirilmasi ile tahliye olmasi sonucu temiz hava cihazi ve maskeye ihtiyaç duyulmadigi, kilitli kapiya ilaveten pencere kanatlarinin çivilenmek suretiyle kapatildiginin görüldügü ve çocuklarin en yakin camdan disari çikarilarak hastaneye sevk edildigi" ifade edilmistir. 10. 11/4/2006 tarihli yangin raporundaki ihbar ve intikal saati, içerigi yukarida aktarilan imzali belge ile örtüsmektedir. Ayrica 11/4/2016 tarihli raporda yanginin söndürülme saati 14.50 olarak belirtilmis, olayda yaralanan ve ölen olmadigi ifade edilmistir. Rapora "yanan seyin son durumu" bölümüne "Yatak yorgan ve elektrikli battaniye tamamen yanmaktan, diger kisimlar islanmak ve islenmekten zarar görmüstür." ve "Evde bulunan 5-6 yaslarinda 2 kardes yogun dumandan zehirlenerek hastaneye kaldirildi." seklinde notlar düsülmüstür. 11. Kardiyopulmoner arrest (solunum ve dolasim durmasi) hâlinde 14.30'da Samsun Devlet Hastanesine kaldirilan ve uygulanan kalp masaji sonucu kalp atislari alinan kardesler saat 15.30'da Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesine karbonmonoksit zehirlenmesi tanisiyla sevk edilmistir. 12. Tip Fakültesi Hastanesinde yapilan degerlendirme sonucu kardeslerin durumunun agir oldugu tespit edilmis ve ileri tedavi (hiperbarik oksijen tedavisi) için baska bir merkeze sevk edilmeleri gündeme gelmistir. Bu baglamda doktorlar tarafindan Ankara Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi, Gülhane Askerî Tip Akademisi Hastanesi (GATA), Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Diskapi Çocuk Hastaliklari Egitim ve Arastirma Hastanesi, Yildirim Beyazit Arastirma ve Egitim Hastanesi ile iletisime geçilmis ancak yogun bakim ünitesi ve hiperbarik oksijen tedavisi olan, kardesleri kabul edebilecek bir hastane bulunamamistir. 13. Basvurucular, çocuklarini Ankara'daki yogun bakim ünitesi bulunmamakla birlikte hiperbarik oksijen tedavisi imkâni olan özel bir tip merkezine özelambulansla naklettirmistir. Doktorlarin beyanlarina göre kardeslerin Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi Yogun Bakim Ünitesinde takip edilmeleri önerilmis ancak aile riski göze alarak hiperbarik oksijen tedavisi için Ankara'ya gitmeyi tercih etmistir, basvuruculara göre ise hekimler kendilerine "Hiperbarik oksijen tedavisi yapilsin, yogun bakimi bulursunuz." seklinde telkinde bulunmustur. Kardesler olay günü saat 23.45 siralarinda Ankara'daki özel tip merkezine giris yapmistir. Kardeslerden A.K.nin durumu tip merkezinde "genel durumu kötü, suuru kapali, solunum düzensiz" olarak tespit edilmis, hiperbarik oksijen tedavisine baslanarak A.K.ya kalp masaji uygulanmis ancak tedaviye cevap alinamadigi için (8/4/2006 tarihinde) saat 02.30'da canlandirma islemine son verilmistir. Vefat eden A.K. için zehirlenmeye bagli kalp ve solunum durmasi yönünde adli rapor düzenlenmistir. B.K. için ise A.K. ile benzer tespitler yapilarak hiperbarik oksijen tedavi yöntemi uygulanmistir. B.K. için Ankara'da yogun bakimi olan farkli hastaneler tip merkezi görevlilerince telefonla aranmis ve B.K. özel ambulansla saat 03.00 siralarinda GATA'ya nakledilmistir. Bu sirada A.K. da anne ve babasi ile birlikte taksiyle GATA'ya getirilmistir. Yapay solunum destegiyle yasatilmakta olan B.K.nin GATA bünyesinde çocuk yogun bakim ünitesi ve mekanik ventilasyon destegi bulunmamasi nedeniyle yeniden baska hastaneye nakli gündeme gelmistir. Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi yetkilileri, bos durumda ventülatör bulunmamasi nedeniyle talebi karsilamayacaklarini bildirmistir. Hiçbir hastanenin kabul etmedigi bilgisinin verilmesi üzerine çocuk yogun bakim ünitesi bulunmasa da uygun yer temin edebilecegini belirten Atatürk Egitim ve Arastirma Hastanesine B.K.nin nakli özel ambulansla saglanmistir. Vefat eden A.K. ise GATA'nin morguna alinmistir. 14. Atatürk Egitim ve Arastirma Hastanesine saat 05.00 siralarinda getirilen B.K. Yetiskin Yogun Bakim Ünitesinde tedavi altina alinmistir. Hekimlerin çocuk yogun bakim ünitesi olan bir kurumda tedavisinin uygun olacagi kanaatine varmasi üzerine B.K., Hacettepe Üniversitesi Ihsan Dogramaci Çocuk Hastanesine saat 06.30'da sevk edilmistir. Yogun Bakim Ünitesinde tedavisi yapilan B.K. tedavi sürecine cevap vermeyerek 10/4/2006 tarihinde hayatini kaybetmistir. 15. Ölüm olaylarini takiben Saglik Bakanligi konu hakkinda inceleme baslatmistir. Saglik Bakanligi müfettisleri yürüttükleri sorusturma sürecinde kardeslerin tedavi sürecine dâhil olan/temas eden saglik personelinin ifadesine basvurmus, hastane kayitlarini incelemis ve bilirkisi incelemesi yaptirmistir. Yine sorusturma sürecinde 112 Acil Komuta Kontrol Merkezine yapilan aramalar incelenmis; 112 görevlilerinin uygun saglik kurumu bulundugunda nakil için ambulans gönderilecegi, aksi hâlde hastalarin ambulans içinde gezdirilmesi nedeniyle magdur olduklari bilgisi verildigi tespit edilmistir. Saglik Bakanligi sorusturmasina esas olan ve Gazi Üniversitesi Tip Fakültesinde görevli akademisyenler tarafindan düzenlenen 6/6/2006 tarihli bilirkisi raporunda özetle zehirlenme bulgulari agir olan çocuklarda ventilatör destegine gereksinim duyuldugu, hiperbarik oksijen tedavisinin de uygulanabilir oldugu ancak bu yöntemin yasam kurtarici oldugu hususunun tartismali oldugu, basvurulan ilk hastanede bu yöntemin denenmesine karar verildigi, bunun ise yanlis bir tercih olmadigi, hekimlerin yogun bakim ünitesi bulunan bir saglik kurumu aramak için çaba sarf ettikleri, bir saglik kurumunda tüm ventilatörlerin dolu olmasi hâlinde hasta kabul edilmemesinin zorunluluktan kaynaklandigi, böyle durumlarda hastanin bekletilerek uygun yer bulundugunda yola çikarilmasinin en iyi yöntem oldugu, somut vakada çocuklar için hiperbarik tedavi imkâni sunan bir merkez bulunmasi üzerine sevkin kararlastirildigi, gerek ilk ulasilan gerekse daha sonra sevk edilen kurumlarda görev alan hekimlerin izledigi yöntemin ve uygulamanin bilimsel bir hata, eksiklik, kusur içermedigi ifade edilmistir. Sorusturma raporunda sonuç olarak gerek Samsun'daki gerekse Ankara'daki saglik kurumlarinin (Hacettepe Üniversitesi hariç) ve 112 Acil Komuta Kontrol Merkezi görevlilerinin tedavi sürecinde ve nakil asamalarinda bir kusurunun olmadigi sonucuna ulasilmistir. Bununla birlikte sorusturma raporunda "Hacettepe Üniversitesinin sürecin ilerleyen safhada B.K.yi kabul etmesi nedeniyle anilan kurumda çocuk yogun bakim imkanlarinin bulundugunun anlasildigi, dolayisiyla olayin hemen akabinde gerçeklesen süreçte ellerinde uygun imkan bulunmadigini, bos yatak olmadigini belirten Hacettepe Üniversitesi yetkililerinin keyfi ve yasaya aykiri davranislari bulunup bulunmadigi hususlarinin Yüksekögretim Kurulu tarafindan incelenmesi gerektigi" belirtilmistir. Ulusal Yargi Agi Bilisim Sistemi (UYAP) kayitlarinda ve dosya içeriginde Yüksekögretim Kurulu(YÖK) tarafindan yapilmis bir inceleme/sorusturma kaydina rastlanmamistir. 16. Samsun Cumhuriyet Bassavciligi 26/5/2006 tarihli iddianameyle basvurucu Songül Karakiliç hakkinda taksirle ölüme neden olma ve genel güvenligi tehlikeye sokma suçlari isnadiyla kamu davasi açmistir. Samsun 1. Agir Ceza Mahkemesi 14/7/2006 tarihli karari ile basvurucunun beraatine hükmetmistir. Karar temyiz edilmeden kesinlesmistir. Beraat karari gerekçesinin ilgili kismi söyledir: "...yanginin kesin çikis nedenini tam olarak belirlenmedigi, bu konuda yeterli delil de elde edilemediginden olayda taksirle genel güvenligi tehlikeye sokma suçunun unsurlarinin bulunmadigi, ancak sanigin 5 ve 6 yaslarinda kendilerini idare edemeyecek durumdaki çocuklarini rahatsiz da olsa yalniz basina birakarak nedeni tam belirlenemeyen yangin sonucu çocuklarinin ölümüne neden olarak taksirle çocuklarinin ölümüne neden oldugu sabit ise de, olayda iki çocugunun ölmüs bulunmasi nedeni ile kisisel ve ailevi durumu bakimindan artik bir ceza hükmedilmesini gereksiz kilacak derecede kendisinin de magdur oldugu..." 17. Basvurucular 10/12/2007 tarihinde Samsun 1. Idare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargi davasi açmistir. Dava dilekçesinde süreçten bir bütün olarak sikâyet etmis, itfaiye ve saglik hizmetinin sunumundaki gecikme/yeterlilik hususunun yaninda kardeslerin gerek 112 Acil Servis ambulansiyla nakledilmemesinde gerekse Ankara'daki hastanelerin onlari kabul etmemesinden, uygun tedavinin uygulanamamasindan, saglik hizmetine erisilememesinden ve gecikmeden yakinmislardir. 18. Mahkeme olayda saglik hizmetinin sunumuna dair hata, eksiklik bulunup bulunmadiginin anlasilmasi adina Adli Tip Kurumu 1. Ihtisas Dairesi nezdinde bilirkisi incelemesi yaptirmistir. Raporun sonuç bölümünün ilgili kismi söyledir: "... 07/04/2006 tarihinde öglen saatlerinde, fise takili birakilan elektrikli battaniyenin asiri isinmasiyla kisa devre yapan kablolarin yangina sebebiyet vermesi sonucunda evde yalniz birakilan ve yogun dumana maruz kalan [A.K.]'nin itfaiyeciler tarafindan kurtarilarak Samsun Devlet Hastanesi'ne kardiopulmoner arrestle götürüldügü, yapilan resusitasyona yanit vermedigi ve tedavi edildigi hastanede 08/04/2006 gününde öldügü bildirilen [A.K.] hakkinda düzenlenmis adli ve tibbi belgelerdeki veriler degerlendirildiginde; zamaninda otopsi yapilarak iç organ degisimleri arastirilmamis olmakla birlikte olayin gelisimi ve tibbi belgelere göre yangin ortaminda kaldigi bildirilen çocugun karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldügünün kabulü gerektigi, 07/04/2006 gününde yangin ortaminda kalmaya bagli kardiopolmoner arrestle Samsun Devlet Hastanesi'ne getirildiginde CPR yapildigi, kalp atiminin döndügü, solunumun olmadigi, ambu yardimiyla solunumu saglandigi, entübe edilip, damar yolu açildigi, TA 80/40 mmHg tespit edilerek Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilmesinin ve Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi'ne geldiginde genel durumu kötü, bilinci kapali, pupiller fiks dilate, IR -/-, agrili uyaranlara yanit alinamayan hastaya yapilan labaratuar tetkikleri, takip ve tedavisinin tip kurallarina uygun oldugu, Samsun Devlet Hastanesi'ne kardiak arrestle gelen CPR'le kalp atimi dönen hastaya Samsun Devlet Hastanesi'nde hiperbarik oksijen ünitesinin bulunmasi durumunda da kurtarilmasinin kesin olmadigi oybirligi ile mütlaa olunur... " 19. Basvurucular bilirkisi raporuna olayin yeterince aydinlatilmadigini belirterek itiraz etmistir. 20. Bilirkisi raporunu yeterli bulan Mahkeme 14/7/2011 tarihli karari ile davayi reddetmistir. Karar gerekçesinin ilgili kismi söyledir: " ... Adli Tip Kurumu raporuna davaci tarafca itiraz edilmekle beraber, itirazin raporu kusurlandiracak mahiyette olmadigi görülerek rapor karara esas alinacak nitelikte bulunmustur. Buna göre Saglik Bakanligi ve 19 Mayis Üniversitesi yönünden vefat eden çocuklara gerekli tibbi müdahalelerin yapildigi 'hiperbarik oksijen' ünitesinin bulunmamasinin somut olayda, vefati engelleyici bir durum olusturmayacagi anlasildigindan bu idareler yönünden tazmin sorumlulugu bulunmamaktadir. Samsun Büyüksehir Belediyesi yönünden, olaya geç müdahale edildigi ve itfaiye görevlilerinin gaz maskesi olmadigi için konuta girmedigi, vatandaslarca olaya müdahale edilip, evden çocuklarin vatandaslarca çikarildigi, olaya geç ve hatta hiç müdahale olmamasi nedeniyle böyle sonuçlandigi iddiasi açisindan, Büyüksehir Itfaiyesince düzenlenen yangin raporunda, yangin ihbarinin 14:12'de yapildigi, çikisin 14:13'de, varis ve müdahalenin 14:16'da basladigi, 14:50'de söndürme isleminin gerçeklestirildigi, 5 katli betonarme binadaki meskende, evde bulunan 5-6 yaslarinda 2 kardesin yogun dumandan zehirlenerek hastaneye kaldirildigi, olay yerinde yapilan incelemede, fise takili birakilan elektrikli battaniyenin asiri isinmayla kisa devre yapan kablolarin yangina sebebiyet verdigi tahmin edildiginin belirtildigi, davacilar tarafindan dava dilekçesi ekinde olay yerindeki vatandaslardan alinan ifade tutanaklarina göre itfaiye görevlilerinin yanlarinda 'gaz maskesi' olmadigi gerekçesiyle eve bir müdahalede bulunmadiklari, bizzat vatandaslarca cami kirip içeri girildigi ve çocuklarin kendilerince disariya çikarildiginin belirtildigi ancak bu ifadelerden sadece birinin resmi olarak kabul edilebilecegi polis tarafindan alinmis bir ifade oldugu, konuyu açikliga kavusturmak amaciyla Samsun 1. Agir Ceza Mahkemesinde E:2006/160 sayili dosyanin getirildigi, bu davanin anneye karsi açildigi ve beraatle sonuçlandigi dava dosyasi içerisinde, (S.K.) isimli bahsi geçen ifade tutanagiyla beraber 07/04/2006 gün ve saat 15:00 olarak belirtilen 2 polis memurunca imzali bir tutanagin oldugu, tutanakta diger konularla beraber, itfaiye görevlilerinin bina giris ön camlarini kirarak içeriye girdikleri ve çocuklari camdan çikararak ambulansa bindirdiklerinin belirtildigi görülmüstür. Bu durumda Samsun Büyüksehir Belediyesi'ne bagli Itfaiye görevlilerinin olaya müdahale ettikleri ve çocuklari ambulansa biraktiklarinin resmi tutanakla belirtilmesi karsisinda, olayda idarenin tazmin sorumlulugunun bulunmadigi..." 21. Ret hükmü, esas yönünden Danistay Onbesinci Dairesince 15/1/2018 tarihinde onanmis; karar düzeltme istemi de ayni Daire tarafindan 6/11/2018 tarihinde reddedilmistir. 22. Basvurucular nihai hükmü 20/12/2018 tarihinde tebellüg etmelerinin ardindan 18/1/2019 tarihinde bireysel basvuruda bulunmustur. IV. ILGILI HUKUK 23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayili Idari Yargilama Usulü Kanunu'nun “Idari dava türleri ve idari yargi yetkisinin siniri” kenar baslikli 2. maddesinin ilgili kismi söyledir: “1. Idari dava türleri sunlardir: b) Idari eylem ve islemlerden dolayi kisisel haklari dogrudan muhtel olanlar tarafindan açilan tam yargi davalari, 24. 2577 sayili Kanun'un “Dogrudan dogruya tam yargi davasi açilmasi” kenar baslikli 13. maddesinin (1) numarali fikrasi söyledir: “Idari eylemlerden haklari ihlal edilmis olanlarin idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazili bildirim üzerine veya baska süretle ögrendikleri tarihten itibaren bir yil ve her halde eylem tarihinden itibaren bes yil içinde ilgili idareye basvurarak haklarinin yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kismen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki islemin tebligini izleyen günden itibaren veya istek hakkinda altmis gün içinde cevap verilmedigi takdirde bu sürenin bittigi tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açilabilir.” 25. 2577 sayili Kanun'un 14. maddesinin ilgili kismi söyledir: Dilekçeler, Danistayda daire baskaninin görevlendirecegi bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme baskani veya görevlendirecegi bir üye tarafindan: a) Görev ve yetki, b) Idari merci tecavüzü, f) Husumet Yönlerinden sirasiyla incelenir." 26. 2577 sayili Kanun'un 15. maddesinin ilgili kismi söyledir: "Danistay veya idare ve vergi mahkemelerince yukaridaki maddenin 3 üncü fikrasinda yazili hususlarda kanuna aykirilik görülürse, 14 üncü maddenin; a) 3/a bendine göre ... idari yarginin görevli oldugu konularda görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açilan davanin görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasinin görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine, c) 3/f bendine göre, davanin hasim gösterilmeden veya yanlis hasim gösterilerek açilmasi halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebligine, e) 3/b bendinde yazili halde dilekçelerin görevli idare merciine tevdiine, Karar verilir." 27. Ayrica konu hakkinda ilgili hukuk için bkz. Ayhan Keçeli ve digerleri, B. No: 2019/24231, 23/2/2022, ss 39-72; Saadet Ergün ve digerleri, B. No: 2013/4194, 14/10/2015, ss 24-30; Ali Abidin Saruhanoglu ve digerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, ss 39-42. V. INCELEME VE GEREKÇE 28. Anayasa Mahkemesinin 21/9/2022 tarihinde yapmis oldugu toplantida basvuru incelenip geregi düsünüldü: A. Adli Yardim Talebi Yönünden 29. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Serif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararinda belirtilen ilkeler dikkate alinarak geçimini önemli ölçüde güçlestirmeksizin yargilama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldugu anlasilan basvurucularin adli yardim taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir. B. Basvurucularin Iddialari ve Bakanlik Görüsü 30. Basvurucular; çocuklarinin itfaiye ve saglik hizmetinin sunumundaki eksiklik ve hatalar sonucu öldügünü, itfaiye raporunun hiçbir ayrinti içermedigini, itfaiyenin olaya geç müdahale ettigini, çocuklarin Hacettepe Üniversitesine neden kabul edilmedikleri hususunun yargilama boyunca arastirilmadigini, zamaninda gerekli tedavinin uygulanmasi hâlinde çocuklarinin yasama ihtimalinin yüksek oldugunu, tibbi açidan yetersiz ambulansla nakledildiklerini, Ankara'daki hastanelerin uzun süre çocuklari kabul etmedigini, tam yargi davasinin usul yükümlülügüne aykiri olarak süratle sonuçlandirilmadigini belirterek yasam, etkili basvuru ve adil yargilanma haklarinin ihlal edildigini ileri sürmüstür. 31. Bakanlik görüsünde, Anayasa Mahkemesinin yerlesik içtihatlarina yer verildikten sonra Anayasa Mahkemesi temyiz mercii olmadigindan Anayasa Mahkemesinin bireysel basvuru ile önüne gelen sikâyetleri inceleme yetkisinin ikincil nitelikte oldugu, bu yönüyle dosya bazinda delillerin takdiri ile somut dava sartlarinda idarenin mesuliyetinin mevcut olup olmadigina iliskin takdir yetkisinin idare mahkemelerinde oldugu, mevcut dosya kapsami itibariyla idare mahkemesi tarafindan varilan, vakiaya ve nitelendirmeye dair sonuçtan ayrilmayi gerektiren maddi ve hukuki bir nedenin olmadigi, ayrica yasam hakkinin usule iliskin boyutunun uzun yargilama yönünden degerlendirilmesindeki takdirin Anayasa Mahkemesine ait oldugu ifade edilmistir. Basvurucular Bakanlik görüsüne karsi beyanda bulunmamistir. C. Degerlendirme 32. Anayasa’nin “Kisinin dokunulmazligi, maddi ve manevi varligi” kenar baslikli 17. maddesinin birinci fikrasinin ilgili kismi söyledir: “Herkes, yasama ... hakkina sahiptir.” 33. Anayasa’nin "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar baslikli 5. maddesinin ilgili kismi söyledir: “Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kisilerin ve toplumun refah, huzur ve mutlulugunu saglamak; kisinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bagdasmayacak surette sinirlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldirmaya, insanin maddî ve manevî varliginin gelismesi için gerekli sartlari hazirlamaya çalismaktir.” 34. Anayasa Mahkemesi, olaylarin basvurucu tarafindan yapilan hukuki nitelendirmesi ile bagli olmayip olay ve olgularin hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, s 16). Basvuru, iddialarin niteligi dikkate alindiginda bir bütün olarak yasam hakki kapsaminda incelenmistir. 1. Itfaiye Görevlilerinin Sorumluluguna Iliskin Sikâyet Yönünden 35. Anayasa'nin 17. maddesinde güvence altina alinan yasama hakki, Anayasa'nin 5. maddesiyle birlikte degerlendirildiginde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoglu ve digerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, s 50). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alaninda bulunan hiçbir bireyin yasamina kasitli ve hukuka aykiri olarak son vermeme yükümlülügünün yani sira pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alaninda bulunan tüm bireylerin yasam hakkini gerek kamusal makamlarin gerek diger bireylerin gerekse kisinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karsi koruma yükümlülügü bulunmaktadir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, ss 50, 51). Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arasi iliskiler alaninda olsa da belirtilen haklara saygiyi saglamaya yönelik tedbirlerin alinmasini zorunlu kilar (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, ss 36, 40). Alinmasi gereken tedbirlerin neler oldugu her somut olayin kendi kosullari çerçevesinde degerlendirilmelidir. 36. Devlet, öncelikle yasam hakkina yönelen tehdit ve risklere karsi caydirici ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmali ve bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalidir. Bu ödev ayrica bireyin yasamini her türlü tehlike, tehdit ve siddetten koruma yükümlülügünü de içerir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 51). Pozitif yükümlülükler kapsaminda devletin sahip oldugu koruma yükümlülügü, hem hukuki hem de fiilî tedbirler alinmasini gerektirmektedir. Bu tedbirler korumasiz kisilerin etkili bir sekilde korunmalarini saglamali, yetkililerin bilgi sahibi olduklari veya olmalari gerektigi durumlarda makul adimlar atmalarini içermelidir (R.K., B. No: 2013/6950, 20/4/2016, s 75). 37. Devletin sorumlulugunu gerektirebilecek sartlar altinda can kaybinin gerçeklestigi durumlarda Anayasa’nin 17. maddesi devlete elindeki tüm imkânlari kullanarak yasam hakkini korumak için olusturulan yasal ve idari çerçevenin geregi gibi uygulanmasini, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandirilmasini saglayacak etkili idari ve yargisal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasin- yasam hakkinin tehlikeye girebilecegi her türlü faaliyet bakimindan geçerlidir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 52). Bir kisinin yasamina yönelik gerçek ve yakin bir tehlikenin bulundugunun kamu makamlarinca bilindigi ya da bilinmesi gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarinin bu tehlikenin gerçeklesmesini önleyebilecek sekilde önlem almasi gerekir ancak özellikle insan davranislarinin öngörülemezligi, öncelikler ve kaynaklar degerlendirilerek yapilacak islem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alindiginda pozitif yükümlülük kamu makamlari üzerinde asiri yük olusturacak sekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 53). 38. Öte yandan yasam hakkinin gerektirdigi pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsaminda alinacak tedbirlerin belirlenmesi idari ve yargisal makamlarin takdirinde olan bir husustur. Hak ve özgürlüklerin güvence altina alinmasi adina pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmis herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde basarisiz olunsa bile pozitif yükümlülükler diger bir tedbir ile yerine getirilebilir (Bilal Turan ve digerleri, B. No: 2013/2075, 4/12/2013, s 59). 39. Somut basvuruya iliskin süreçte basvurucular, ogullarinin zehirlendigi yangin vakasinda itfaiye ekiplerinin olaya geç müdahale ettigini, gaz maskesi kullanilmamasi nedeniyle müdahalede aksama yasandigini ve itfaiye raporlarinin olayi açikliga kavusturmadigini ileri sürmüstür. 40. Bireysel basvuru dosyasina basvurucularin sundugu bilgi/belge ile UYAP üzerinden elde edilen verilerden yanginin yaslari 5 ve 6 olan çocuklarin evde tek baslarina bulundugu esnada büyük olasilikla elektrikli battaniyeden çiktigi, mahalle sakinlerinin olay günü saat 14.12'de çöp bidonlarindan duman yükseldigi ihbari yaptigi, itfaiye ekiplerinin olay yerine 14.16'da intikal ettigi, dumanlarin çöp bidonlarindan degil çocuklarin bulundugu binadan yükseldiginin anlasildigi, ekiplerin kapi ve pencereleri kirarak meskene girdigi ve çocuklari çikardigi, ardindan ambulansa teslim ettigi, saat 14.30'da çocuklarin saglik kurumuna ulastigi, yanginin saat 14.50'de söndürüldügü anlasilmistir. 41. Olaya dair zaman çizelgesine göre yangin evdeki elektrikli esyadan kaynaklanmis, yanginin ihbar edilmesinden sadece 4 dakika sonra itfaiye ekipleri olay yerine ulasmis, bundan 14 dakika sonra da yangindan/dumandan etkilenenmis/zarar gören çocuklar saglik kurumuna ulastirilmistir. Itfaiye hizmetinin sunumu/yürütümü baglaminda yanginin söndürülememesi, meskene girilememesi, çocuklarin yangin/duman ve/veya teçhizat eksikligi nedeniyle tahliye edilememesi gibi bir durum söz konusu degildir. Öte yandan basvurucular söz konusu silsileyi/durumu yalanlayan bir bilgi/belge de sunmamistir. Bu baglamda anilan zaman çizelgesi, olayin seyri, çocuklarin saglik kurumuna kisa sürede ulastirilmasi dikkate alindiginda yasami koruma yükümlülügü baglaminda kisilerin yasamini tehlikeye atabilecek bir risk karsisinda tedbirli olunmadigindan, gerçeklesen riske yönelik makul adimlarin atilmadigindan ve kisilerin yasaminin korunmasi adina gereken tedbirlerin alinmadigindan söz edilemeyecektir. 42. Sonuç olarak yangin riskine karsi yasami koruma yükümlülügü baglaminda yasam hakkina yönelik bir ihlal bulunmadiginin açik oldugu sonucuna ulasilmistir. 43. Açiklanan gerekçelerle basvurunun bu kisminin diger kabul edilebilirlik kosullari yönünden incelenmeksizin açikça dayanaktan yoksun olmasi nedeniyle kabul edilemez olduguna karar verilmesi gerekir. 2. Saglik Hizmetinin Sunumuna Iliskin Sikâyet Yönünden a. Kabul Edilebilirlik Yönünden 44. Yasam hakkinin dogal niteligi geregi, yasamini kaybeden kisi açisindan bu hakka yönelik bir basvuru ancak yasanan ölüm olayi nedeniyle ölen kisinin magdur olan yakinlari tarafindan yapilabilecektir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, § 41). Basvurucular, basvuruya konu olan süreçte hayatini kaybeden çocuklarin birinci derece yakinlaridir. Bu nedenle basvuruda basvuru ehliyeti açisindan bir eksiklik bulunmamaktadir. 45. Basvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açikça dayanaktan yoksun olmadigi ve kabul edilemezligine karar verilmesini gerektirecek baska bir neden de bulunmadigi anlasilan basvurunun kabul edilebilir olduguna karar verilmesi gerekir. b. Esas Yönünden i. Genel Ilkeler 46. Yasam hakkini güvence altina alan Anayasa'nin 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nin 5. maddesiyle birlikte degerlendirildiginde devlete, negatif yükümlülükler yaninda egemenligi altindaki kisilerin yasamlarinin korunmasi için bazi pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoglu ve digerleri, ss 50, 51). 47. Anilan pozitif yükümlülükler saglik alaninda yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nin 56. maddesinde herkesin saglikli ve dengeli bir çevrede yasama hakkina sahip oldugu, devletin “herkesin hayatini beden ve ruh sagligi içinde sürdürmesini saglamak … amaciyla saglik kuruluslarini tek elden planlayip hizmet vermesini” düzenleyecegi ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki saglik ve sosyal kurumlarindan yararlanarak, onlari denetleyerek yerine getirecegi kurala baglanmistir. Bu sebeple devlet, saglik hizmetlerini -ister kamu ister özel saglik kuruluslari tarafindan yerine getirilsin- hastalarin yasamlarinin korunmasina yönelik gerekli tedbirlerin alinabilmesini saglayacak sekilde düzenlemek zorundadir (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, ss 34, 35). Süphesiz anilan düzenlemeler, saglik personelin sahip olmasi gereken yüksek mesleki standartlari da içermelidir. 48. Pozitif yükümlülügü kapsaminda devlet, yasam hakkini korumak için olusturulan yasal ve idari çerçevenin geregi gibi uygulanmasini ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandirilmasini saglayacak etkili bir yargisal sistem kurmakla da yükümlüdür (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 52). 49. Sözü edilen usul yükümlülügü uyarinca süpheli her ölüm olayi hakkinda olayin tüm yönleriyle ortaya konulmasina, sorumlu kisilerin belirlenmesine ve gerektiginde bu kisilerin cezalandirilmasina imkân taniyan bagimsiz bir sorusturma yürütülmelidir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 54; Sadik Koçak ve digerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, s 94). 50. Kasten ya da saldiri veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarinda Anayasa'nin 17. maddesi geregince devletin sorumlularin tespitine ve cezalandirilmalarina imkân verebilecek nitelikte cezai sorusturmalar yürütme yükümlülügü bulunsa da kasitli olmayan eylemler açisindan farkli bir yaklasim benimsenebilir. Bu bakimdan genel olarak ihmal suretiyle ortaya çikan diger ölümlerde oldugu gibi tibbi ihmal sonucu ortaya çiktigi iddia edilen, bir baska ifadeyle bir tedavinin kusurlu, yanlis veya gecikmis olmasi ya da saglik çalisanlarinin tedavi sirasindaki koordinasyon eksiklikleri sonucu meydana geldigi ileri sürülen ölüm olaylarinda da etkili bir yargisal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük; magdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarinin açik olmasi ile yerine getirilmis sayilabilir (Nail Artuç, s 37; Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, s 78). Tibbi ihmal iddialarinin söz konusu oldugu hâllerde devletin egemenligi altindaki kisilerin yasamlarinin korunmasi yönündeki pozitif maddi yükümlülük, saglik kurumlarinin (kamu ya da özel) hastalarin yasamlarini koruyabilmesi için gerekli tedbirleri almalarinin saglanmasi ile saglik çalisanlarinin yüksek mesleki standartlara sahip olmalarini temin edecek etkili bir mevzuat olusturulmasindan ibarettir. Olusturulan mevzuat, kisilerin yasaminin korunmasi yönünden eksik olmadigi sürece saglik çalisanlarinin hastayi tedavi ederken yaptigi degerlendirme hatalari, tedavi sürecindeki gecikmeler ya da tedavi sirasinda saglik çalisanlari arasinda yasanan koordinasyon eksikleri devleti yasam hakkinin maddi boyutunun ihlalinden dolayi sorumlu tutmak için yeterli degildir (Ayhan Keçeli ve digerleri, s 89). 51. Öte yandan ölümün tibbi ihmalden degil de saglik durumunun ciddiyeti bilinen ya da bilinmesi gereken hastaya gerekli acil saglik hizmetinin sunulmamasi sonucu meydana geldigi ya da saglik hizmetlerinde var olan ve yetkililerce bilinen veya bilinmesi gereken ancak ortadan kaldirilmasi için gerekli önlemlerin alinmadigi sistemsel veya yapisal bir islevsizligin hastanin saglik hizmetlerinden yoksun kalarak ölmesine neden oldugu durumlarda, sorumlular aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmamasi ya da bu kisilerin yargilanmamasi yasam hakkinin (maddi ve/veya usul boyutu yönünden) ihlaline neden olabilir (benzer yöndeki degerlendirme için bkz. Kenan Sayin, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, s 47). Nitekim Anayasa Mahkemesi basvurucularin hükümlü olarak bir ceza infaz kurumunda tutulan yakinlarinin çikan bir yanginda yanmasi sonrasinda yanik tedavi üniteleri olan saglik kuruluslari tarafindan kabul edilmemesinin konu edildigi Irfan Durmus ve digerleri (B. No: 2014/4153, 11/5/2017, ss 108-110) basvurusunda basvurucularin ceza sorusturmasina iliskin basvuru yolunu tüketmelerini basvurunun incelenmesi için yeterli görmüstür. 52. Yasam hakki kapsaminda hukuki sorumlulugu ortaya koymak adina adli ve idari yargida açilacak tazminat davalarinda makul derecede ivedilik ve özen sartinin yerine getirilmesi, dolayisiyla derece mahkemelerinin bu tür olaylara iliskin yürüttükleri yargilamalarda, Anayasa'nin 17. maddesinin gerektirdigi seviyede bir inceleme yapip yapmadiklarinin Anayasa Mahkemesi tarafindan degerlendirilmesi sarttir. Zira derece mahkemeleri tarafindan bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargi sisteminin daha sonra ortaya çikabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip oldugu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktir (Perihan Uçar, B. No: 2013/5860, 1/12/2015, s 52). Bununla birlikte söz konusu özen sarti, yasam hakki ile ilgili her davada mutlaka magdurlar lehine bir sonuca varilmasini garanti altina almaz (Aysun Okumus ve Aytekin Okumus, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, s 73). 53. Son olarak ifade etmek gerekir ki herhangi bir davada bilirkisi incelemesine basvurulmasinin gerekli olup olmadigina karar vermek ya da basvuru dosyasindaki tibbi bilgilerden hareketle bir davada görüs bildiren bilirkisilerin vardiklari sonuçlarin veya sahip olduklari bilimsel bakis açilarinin dogru olup olmadigini irdelemek Anayasa Mahkemesinin görevi degildir. Delillerin ve bilirkisi incelemesi de dâhil olmak üzere delillerin degerlendirilmesinde kullanilan araçlarin kabul edilebilirligi ve degerlendirilmesi hususlari kural olarak derece mahkemelerinin takdirinde olan bir husustur ve açik hata veya keyfîlik ihtiva etmemesi hâlinde Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz. Bu bakimdan tibbi ihmal iddiasiyla yapilan basvurularda yasam hakkinin usul boyutunun incelenmesi sirasinda yapilmasi gereken is, basvuruya konu edilen tam yargi veya tazminat davasinin, ölümle neticelenen olayin seyrini ve saglik personelinin olasi sorumlulugunu aydinlatmaya imkân verip vermedigini belirlemektir (benzer yöndeki degerlendirmeler için bkz. Irfan Durmus ve digerleri, ss 127, 128; Bagi Akay ve digerleri, B. No: 2014/5101, 22/6/2017, s 56. Avrupa Insan Haklari Mahkemesi'nin kendisi yönünden yaptigi benzer degerlendirmeler için bkz. Yirdem ve digerleri/Türkiye, B. No: 72781/12, 4/9/2018, s 46; Tülay Yildiz/Türkiye, B. No: 61772/12, 11/12/2018, s 55). 54. Anayasa’nin 17. maddesinde düzenlenen yasam hakki kapsaminda devletin yerine getirmek zorunda oldugu etkili sorusturma yükümlülügünün gerektigi sekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif (öldürmeme ve koruma) yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadiginin tam olarak tespit edilmesi mümkün degildir. Bu nedenle sorusturma yükümlülügü, devletin bu madde kapsamindaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini olusturmaktadir (Salih Akkus, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, s 29). ii. Ilkelerin Somut Olaya Uygulanmasi 55. Basvurucular yangin sebebiyle dumandan etkilenen/zehirlenen çocuklarinin tedavi sürecinde yasanan aksakliklar nedeniyle vefat ettigini, saglik hizmetinin Samsun'dan baslayip Ankara'ya uzanan süreçte hatali/eksik/kusurlu yürütüldügünü, çocuklarinin gereken tedaviye ulasamadigini, yeterli teçhizati olmayan ambulansla hastaneler arasinda dolastirildigini belirterek Saglik Bakanligini da hasim göstermek suretiyle tam yargi davasi açmis ve yargisal sürecin sonuçlanmasinin ardindan benzer iddialarla yasam hakkinin ihlal edildigi temelinde bireysel basvuruda bulunmustur. 56. Yargisal süreçte Mahkeme, Adli Tip Kurumundan bilirkisi raporu almistir. Bilirkisi raporuna bakildiginda nihai olarak salt Samsun'da yürütülen saglik hizmeti ile sinirli olarak inceleme yapildigi hatta sadece A.K. yönünden degerlendirmede bulunuldugu görülmektedir. Basvurucular olayin yeterince aydinlatilmadigini ileri sürmesine karsin Mahkeme söz konusu bilirkisi raporunu yeterli bulmus ve hükme esas almistir. Buna karsin basvurucular sadece Samsun'la sinirli olarak degil Ankara'ya uzanan tedavi sürecinden de sikâyet etmis; yetersiz teçhizati olan ambulansla nakilden, 112 Acil Servisin ambulans saglamamasindan, Ankara'daki hastanelerin çocuklarini kabul etmemesinden yakinmistir. Mahkeme, basvurucularin ileri sürdügü bu hususlara iliskin olarak bir degerlendirmede bulunmamistir. 57. Ayrica 2577 sayili Kanun uyarinca ilgili olabilecek diger kurumlarin (Saglik Bakanliginin hazirladigi sorusturma raporunda anilan hatta inceleme yapilmasi yönünde görüs bildirilen YÖK ve Hacettepe Üniversitesi) hasim konumuna alinmasi ve/veya yetki hususunda sorun oldugunun düsünülmesi hâlinde dosyanin yetkili mahkemeye gönderilmesi mümkündür. Bu baglamda Mahkemenin sahip oldugu resen arastirma, inceleme yetkisini olayi tüm boyutlariyla açiga çikarmak, ileri sürülen esasa etkili tüm hususlari aydinlatmak için kullandigindan söz edilemez. 58. Diger taraftan yargilama sürecinin yaklasik 11 yilda sonuçlandigi görülmüstür. Anayasa Mahkemesinin etkili sorusturma yükümlülügüne iliskin müstakar içtihatlari dikkate alindiginda karmasiklik ve/veya belirsizlik içermeyen somut olaya iliskin yargilamanin makul bir süratle yürütüldügünden söz edilemeyecektir. 59. Tüm bu aktarilan tespitler isiginda iki çocugun ölümü ile sonuçlanan söz konusu sürece iliskin olarak devletin yasam hakki kapsamindaki pozitif yükümlülükleri baglaminda hukuki sorumlulugun ortaya çikarilmasi adina Anayasa’nin 17. maddesinin gerektirdigi seviyede derinlik, özen ve süratle bir inceleme yapilmadigi ve sonuç olarak devlete ait pozitif yükümlülüklerin (usul yükümlülügünün) geregi gibi yerine getirilmedigi, yasam hakkinin bu yönüyle ihlal edildigi kanaatine ulasilmistir. 60. Yasam hakki kapsaminda devletin yerine getirmek zorunda oldugu etkili sorusturma yükümlülügünün gerektigi sekilde yerine getirilmemesi hâlinde olayi çevreleyen tüm kosullar açiklikla ortaya konulamadigi için mahkemenin degerlendirmesine konu olmayan (112 Acil Servisin ambulans saglamamasi, Ankara'daki hastanelerin çocuklari kabul etmemesi gibi) iddialarin, bir baska ifadeyle koruma yükümlülügünün gereklerinin yerine getirilip getirilmediginin tespit edilmesi mümkün degildir (bkz. s 54). Bu baglamda Mahkemece devletin koruma yükümlülügüne uyup uymadiginin tüm süreç bakimindan açik bir sekilde degerlendirilmemis olmasi nedeniyle bu asamada yasam hakkinin maddi (koruma) boyutu yönünden degerlendirme yapilmasi mümkün degildir. 61. Açiklanan gerekçelerle Anayasa’nin 17. maddesinde güvence altina alinan yasam hakkina iliskin pozitif yükümlülükler baglaminda usul yükümlülügünün ihlal edildigine karar verilmesi gerekir. 3. 6216 Sayili Kanun'un 50. Maddesi Yönünden 62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayili Anayasa Mahkemesinin Kurulusu ve Yargilama Usulleri Hakkinda Kanun'un 50. maddesinin ilgili kismi söyledir: “(1) Esas inceleme sonunda, basvurucunun hakkinin ihlal edildigine ya da edilmedigine karar verilir. Ihlal karari verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yapilmasi gerekenlere hükmedilir… (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararindan kaynaklanmissa, ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldirmak için yeniden yargilama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmayan hâllerde basvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açilmasi yolu gösterilebilir. Yeniden yargilama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararinda açikladigi ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldiracak sekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.” 63. Basvurucular ihlalin tespiti ve maddi, manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmustur. 64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Dogan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararinda ihlal sonucuna varildiginda ihlalin nasil ortadan kaldirilacagi hususunda genel ilkeler belirlenmistir. Anayasa Mahkemesi diger bir kararinda ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararinin yerine getirilmemesinin sonuçlarina da deginmis ve bu durumun ihlalin devami anlamina gelecegi gibi ilgili hakkin ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacagina isaret etmistir (Aligül Alkaya ve digerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019). 65. Bireysel basvuru kapsaminda bir temel hakkin ihlal edildigine karar verildigi takdirde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirildigindan söz edilebilmesi için temel kural mümkün oldugunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin saglanmasidir. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynagi belirlenerek devam eden ihlalin durdurulmasi, ihlale neden olan karar veya islemin ve bunlarin yol açtigi sonuçlarin ortadan kaldirilmasi, varsa ihlalin sebep oldugu maddi ve manevi zararlarin giderilmesi, ayrica bu baglamda uygun görülen diger tedbirlerin alinmasi gerekmektedir (Mehmet Dogan, ss 55, 57). 66. Ihlalin mahkeme kararindan kaynaklandigi veya mahkemenin ihlali gideremedigi durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayili Kanun’un 50. maddesinin (2) numarali fikrasi ile Anayasa Mahkemesi Içtüzügü'nün 79. maddesinin (1) numarali fikrasinin (a) bendi uyarinca ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere kararin bir örneginin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anilan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farkli olarak ihlali ortadan kaldirmak amaciyla yeniden yargilama sonucunu doguran ve bireysel basvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafindan ihlal kararina bagli olarak yeniden yargilama karari verildiginde usul hukukundaki yargilamanin yenilenmesi kurumundan farkli olarak ilgili mahkemenin yeniden yargilama sebebinin varligini kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadir. Dolayisiyla böyle bir kararin kendisine ulastigi mahkemenin yasal yükümlülügü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal karari nedeniyle yeniden yargilama karari vererek devam eden ihlalin sonuçlarini gidermek üzere gereken islemleri yerine getirmektir (Mehmet Dogan, ss 58, 59; Aligül Alkaya ve digerleri (2), ss 57-59, 66, 67). 67. Incelenen basvuruda Samsun 1. Idare Mahkemesi tarafindan yapilan yargilama neticesinde yasam hakkinin pozitif yükümlülükler kapsamindaki usul boyutunun ihlal edildigi sonucuna varilmistir. Dolayisiyla somut basvuruda ihlalin mahkeme kararindan kaynaklandigi anlasilmaktadir. 68. Bu durumda yasam hakkinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmaktadir. Yapilacak yeniden yargilama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farkli ve bireysel basvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayili Kanun'un 50. maddesinin (2) numarali fikrasina göre ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasina yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargilama sürecinde mahkemelerce yapilmasi gereken is, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararinin ortadan kaldirilmasindan ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulastiran nedenleri gideren, ihlal kararinda belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararin bir örneginin yeniden yargilama yapilmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir. 69. Diger taraftan yasam hakkina iliskin pozitif yükümlülügün usul boyutu baglaminda yargilamanin makul bir süratle sonuçlandirilmadigi sonucuna da ulasildigindan ihlalin tespiti ve yeniden yargilama ile giderilemeyecek olan zararlarina karsilik olarak 90.000 TL manevi zarara hükmedilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için basvurucunun ugradigini iddia ettigi maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasinda illiyet bagi bulunmalidir. Basvurucularin bu konuda herhangi bir belge sunmamis olmasi nedeniyle maddi tazminat talebinin ve tazminata iliskin diger taleplerin reddine karar verilmesi gerekir. 70. 9.900 TL vekâlet ücretinin basvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir. VI. HÜKÜM Açiklanan gerekçelerle; A. Adli yardim talebinin KABULÜNE, B. 1. Yasam hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin itfaiye hizmetinin sunumuna iliskin sikâyet yönünden açikça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDILEMEZ OLDUGUNA, 2. Yasam hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin saglik hizmetinin sunumuna iliskin sikâyet yönünden KABUL EDILEBILIR OLDUGUNA, C. Anayasa’nin 17. maddesinde güvence altina alinan yasam hakkinin usul boyutu yönünden IHLAL EDILDIGINE, D. Kararin bir örneginin Anayasa'nin 17. maddesinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere Samsun 1. Idare Mahkemesine (E.2007/1543, K.2011/873) GÖNDERILMESINE, E. Basvuruculara net 90.000 TL tutarindaki manevi tazminatin MÜSTEREKEN ÖDENMESINE, tazminata iliskin diger taleplerin REDDINE, F. 9.900 TL vekâlet ücretinin basvuruculara MÜSTEREKEN ÖDENMESINE, G. Ödemelerin kararin tebligini takiben basvurucularin Hazine ve Maliye Bakanligina basvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapilmasina, ödemede gecikme olmasi hâlinde bu sürenin sona erdigi tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAIZ UYGULANMASINA, H. Kararin bir örneginin Adalet Bakanligina GÖNDERILMESINE 21/9/2022 tarihinde OYBIRLIGIYLE karar verildi.
Basvurucular Ali Karakiliç ve Songül Karakiliç’in ogullari, Cengizhan Karakiliç’in ise kardesleri olan B.K. ve A.K. kardesler ikametgâhlarinda yalniz olduklari sirada yangin meydana gelmistir. Olay yerine intikal eden itfaiye erleri yangina müdahale etmis ve evde bulunan iki kardes solunum ve dolasim durmasi hâlinde devlet hastanesine kaldirilmistir. Uygulanan kalp masaji sonucu kalp atislari saglanan kardesler üniversite tip fakültesi hastanesine sevk edilmis, yapilan degerlendirme sonucu kardeslerin durumunun agir oldugu ve ileri tedavi (hiperbarik oksijen tedavisi) için baska bir merkeze sevkleri gündeme gelmis ancak kardesleri kabul edebilecek bir hastane bulunamamistir. Basvurucular, kendi imkânlariyla çocuklarini baska bir ilde bulunan ve yogun bakim ünitesi bulunmamakla birlikte hiperbarik oksijen tedavisi imkâni olan özel bir tip merkezine nakletmistir. Kardeslerden A.K. tip merkezinde yapilan tedavilere cevap vermeyerek vefat etmis, B.K. da farkli hastanelere nakledilmis ancak tedavi sürecine cevap veremeyerek hayatini kaybetmistir. Ölüm olaylarini takiben Saglik Bakanligi tarafindan baslatilan inceleme sonucunda kardeslerin tedavi sürecine dâhil olan/temas eden saglik personelinin tedavi sürecinde ve nakil asamalarinda bir kusurlarinin bulunmadigi sonucuna ulasilmistir. Idare mahkemesi nezdinde hizmet kusuruna dayali açilan tam yargi da davasi esastan reddedilmis ve hüküm kesinlesmistir.
Iddialar
Basvurucular, yanginda yaralanip akabinde vefat eden çocuklarin tibbi müdahalesinde gereken korumanin saglanmamasi nedeniyle yasam hakkinin ihlal edildigini iddia etmistir.
Somut olayda basvurucular yangin sebebiyle dumandan etkilenen/zehirlenen çocuklarinin bir bütün olarak tedavi sürecinde yasanan aksakliklarin etkisiyle vefat ettigini, saglik hizmetinin (Samsun'dan baslayip Ankara'ya uzanan süreçte) hatali/eksik/kusurlu yürütüldügünü, çocuklarinin gereken tedaviye ulasamadigini, yeterli teçhizati olmayan ambulansla hastaneler arasinda dolastirildigini belirterek Saglik Bakanligini da hasim göstermek suretiyle tam yargi davasi açmistir. Yargisal süreçte mahkeme tarafindan Adli Tip Kurumundan istenen bilirkisi raporu raporuna bakildiginda Samsun'da yürütülen saglik hizmeti ile sinirli olarak inceleme yapildigi hatta sadece A.K. yönünden degerlendirmede bulunuldugu görülmüstür. Basvurucular olayin yeterince aydinlatilmadigini ileri sürmesine karsin mahkeme söz konusu bilirkisi raporunu yeterli bularak hükme esas almistir. Buna karsin basvurucular sadece Samsun'la sinirli olarak degil Ankara'ya uzanan tedavi sürecinden de sikâyet etmis; yetersiz teçhizati olan ambulansla nakilden, 112 Acil Servisin ambulans saglamamasindan, Ankara'daki hastanelerin çocuklarini kabul etmemesinden de yakinmistir. Mahkemenin basvurucularin ileri sürdügü bu hususlara iliskin olarak bir degerlendirmede bulunmadigi anlasilmistir.
Tüm bu aktarilan tespitler isiginda iki çocugun ölümü ile sonuçlanan söz konusu sürece iliskin olarak devletin yasam hakki kapsamindaki pozitif yükümlülükleri baglaminda hukuki sorumlulugun ortaya çikarilmasi adina Anayasa’nin 17. maddesinin gerektirdigi seviyede derinlik, özen ve süratle bir inceleme yapilmadigi ve sonuç olarak devlete ait pozitif yükümlülüklerin (usul yükümlülügünün) geregi gibi yerine getirilmedigi, yasam hakkinin bu yönüyle ihlal edildigi kanaatine ulasilmistir.
Yasam hakki kapsaminda devletin yerine getirmek zorunda oldugu etkili sorusturma yükümlülügünün gerektigi sekilde yerine getirilmemesi hâlinde olayi çevreleyen tüm kosullar açiklikla ortaya konulamadigi için mahkemenin degerlendirmesine konu olmayan (112 Acil Servisin ambulans saglamamasi, Ankara'daki hastanelerin çocuklari kabul etmemesi gibi) iddialarin bir baska ifadeyle koruma yükümlülügünün gereklerinin yerine getirilip getirilmediginin tespit edilmesi mümkün degildir. Bu baglamda Mahkemece devletin koruma yükümlülügüne uyup uymadiginin tüm süreç bakimindan açik bir sekilde degerlendirilmemis olmasi nedeniyle bu asamada yasam hakkinin maddi (koruma) boyutu yönünden degerlendirme yapilmasi mümkün degildir.
Anayasa Mahkemesi açiklanan gerekçelerle yasam hakkinin usul boyutunun ihlal edildigine karar vermistir.
TÜRKIYE CUMHURIYETI
ANAYASA MAHKEMESI
BIRINCI BÖLÜM
KARAR
A. K. VE DIGERLERI BASVURUSU
(Basvuru Numarasi: 2019/2549)
Karar Tarihi: 21/9/2022
R.G. Tarih ve Sayi: 14/10/2022-31983
Baskan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Sevki HAKYEMEZ
Irfan FIDAN
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Basvurucular
1. A. K.
2. C. K.
3. S. K.
Basvurucular Vekili
Av. Enes Oguz KARAKILIÇ
I. BASVURUNUN KONUSU
1. Basvuru; yanginda yaralanip akabinde vefat eden çocuklarin tibbi müdahalesinde gereken korumanin saglanmamasi, yangina müdahalede gerekli önlemlerin alinmamasi ve olayla ilgili tazminat davasinin makul sürede sonuçlanmamasi nedeniyle yasam ve adil yargilanma haklarinin ihlal edildigi iddialarina iliskindir.
II. BASVURU SÜRECI
2. Basvuru 18/1/2019 tarihinde yapilmistir.
3. Basvuru, basvuru formu ve eklerinin idari yönden yapilan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmustur.
4. Komisyonca basvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafindan yapilmasina karar verilmistir.
5. Bölüm Baskani tarafindan basvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapilmasina karar verilmistir.
6. Basvuru belgelerinin bir örnegi bilgi için Adalet Bakanligina gönderilmistir. Bakanlik, görüsünü bildirmistir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Basvuru formu ve eklerinde ifade edildigi sekliyle olaylar özetle söyledir:
8. Basvurucular Ali Karakiliç ve Songül Karakiliç'in ogullari, Cengizhan Karakiliç'in ise kardesleri olan B.K. ve A.K. (kardesler) 7/4/2006 tarihinde Samsun'daki ikametgâhlarinda yalniz olduklari (anne, baba ve agabeyin yoklugunda) sirada yangin çikmistir. Olay tarihinde kardesler 5 ve 6 yaslarindadir. 11/4/2016 tarihli yangin raporuna göre yanginin fise takili birakilan elektrikli battaniyenin asiri isinmasi sonucu kisa devre yapan kablolardan kaynaklandigi tahmin edilmektedir.
9. 11/4/2016 tarihli yangin raporunun eki olup olmadigi anlasilmayan ve üzerinde tarih bulunmayan ancak itfaiye görevlileri tarafindan imzalanan bir diger belgeye/rapora göre "7/4/2016 tarihinde saat 14.12'de bina önündeki çöp bidonundan duman yükseldigi yönünde itfaiyeye ihbarda bulunulmus, 14.16'da olay yerine itfaiye ekipleri olay yerine geldiginde dumanin bidonlardan degil bina kapisindan geldigi anlasilmis, komsularin meskende çocuk oldugu yönünde bilgi vermesi üzerine meskenin kapilarinin kilitli oldugu tespit edilmis ve meskenin kapi/camlari kirilarak içeri girilmistir." Belgenin devaminda "dumanin kapi ve pencerenin kirilmasi ile tahliye olmasi sonucu temiz hava cihazi ve maskeye ihtiyaç duyulmadigi, kilitli kapiya ilaveten pencere kanatlarinin çivilenmek suretiyle kapatildiginin görüldügü ve çocuklarin en yakin camdan disari çikarilarak hastaneye sevk edildigi" ifade edilmistir.
10. 11/4/2006 tarihli yangin raporundaki ihbar ve intikal saati, içerigi yukarida aktarilan imzali belge ile örtüsmektedir. Ayrica 11/4/2016 tarihli raporda yanginin söndürülme saati 14.50 olarak belirtilmis, olayda yaralanan ve ölen olmadigi ifade edilmistir. Rapora "yanan seyin son durumu" bölümüne "Yatak yorgan ve elektrikli battaniye tamamen yanmaktan, diger kisimlar islanmak ve islenmekten zarar görmüstür." ve "Evde bulunan 5-6 yaslarinda 2 kardes yogun dumandan zehirlenerek hastaneye kaldirildi." seklinde notlar düsülmüstür.
11. Kardiyopulmoner arrest (solunum ve dolasim durmasi) hâlinde 14.30'da Samsun Devlet Hastanesine kaldirilan ve uygulanan kalp masaji sonucu kalp atislari alinan kardesler saat 15.30'da Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesine karbonmonoksit zehirlenmesi tanisiyla sevk edilmistir.
12. Tip Fakültesi Hastanesinde yapilan degerlendirme sonucu kardeslerin durumunun agir oldugu tespit edilmis ve ileri tedavi (hiperbarik oksijen tedavisi) için baska bir merkeze sevk edilmeleri gündeme gelmistir. Bu baglamda doktorlar tarafindan Ankara Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi, Gülhane Askerî Tip Akademisi Hastanesi (GATA), Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Diskapi Çocuk Hastaliklari Egitim ve Arastirma Hastanesi, Yildirim Beyazit Arastirma ve Egitim Hastanesi ile iletisime geçilmis ancak yogun bakim ünitesi ve hiperbarik oksijen tedavisi olan, kardesleri kabul edebilecek bir hastane bulunamamistir.
13. Basvurucular, çocuklarini Ankara'daki yogun bakim ünitesi bulunmamakla birlikte hiperbarik oksijen tedavisi imkâni olan özel bir tip merkezine özelambulansla naklettirmistir. Doktorlarin beyanlarina göre kardeslerin Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi Yogun Bakim Ünitesinde takip edilmeleri önerilmis ancak aile riski göze alarak hiperbarik oksijen tedavisi için Ankara'ya gitmeyi tercih etmistir, basvuruculara göre ise hekimler kendilerine "Hiperbarik oksijen tedavisi yapilsin, yogun bakimi bulursunuz." seklinde telkinde bulunmustur. Kardesler olay günü saat 23.45 siralarinda Ankara'daki özel tip merkezine giris yapmistir. Kardeslerden A.K.nin durumu tip merkezinde "genel durumu kötü, suuru kapali, solunum düzensiz" olarak tespit edilmis, hiperbarik oksijen tedavisine baslanarak A.K.ya kalp masaji uygulanmis ancak tedaviye cevap alinamadigi için (8/4/2006 tarihinde) saat 02.30'da canlandirma islemine son verilmistir. Vefat eden A.K. için zehirlenmeye bagli kalp ve solunum durmasi yönünde adli rapor düzenlenmistir. B.K. için ise A.K. ile benzer tespitler yapilarak hiperbarik oksijen tedavi yöntemi uygulanmistir. B.K. için Ankara'da yogun bakimi olan farkli hastaneler tip merkezi görevlilerince telefonla aranmis ve B.K. özel ambulansla saat 03.00 siralarinda GATA'ya nakledilmistir. Bu sirada A.K. da anne ve babasi ile birlikte taksiyle GATA'ya getirilmistir. Yapay solunum destegiyle yasatilmakta olan B.K.nin GATA bünyesinde çocuk yogun bakim ünitesi ve mekanik ventilasyon destegi bulunmamasi nedeniyle yeniden baska hastaneye nakli gündeme gelmistir. Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi yetkilileri, bos durumda ventülatör bulunmamasi nedeniyle talebi karsilamayacaklarini bildirmistir. Hiçbir hastanenin kabul etmedigi bilgisinin verilmesi üzerine çocuk yogun bakim ünitesi bulunmasa da uygun yer temin edebilecegini belirten Atatürk Egitim ve Arastirma Hastanesine B.K.nin nakli özel ambulansla saglanmistir. Vefat eden A.K. ise GATA'nin morguna alinmistir.
14. Atatürk Egitim ve Arastirma Hastanesine saat 05.00 siralarinda getirilen B.K. Yetiskin Yogun Bakim Ünitesinde tedavi altina alinmistir. Hekimlerin çocuk yogun bakim ünitesi olan bir kurumda tedavisinin uygun olacagi kanaatine varmasi üzerine B.K., Hacettepe Üniversitesi Ihsan Dogramaci Çocuk Hastanesine saat 06.30'da sevk edilmistir. Yogun Bakim Ünitesinde tedavisi yapilan B.K. tedavi sürecine cevap vermeyerek 10/4/2006 tarihinde hayatini kaybetmistir.
15. Ölüm olaylarini takiben Saglik Bakanligi konu hakkinda inceleme baslatmistir. Saglik Bakanligi müfettisleri yürüttükleri sorusturma sürecinde kardeslerin tedavi sürecine dâhil olan/temas eden saglik personelinin ifadesine basvurmus, hastane kayitlarini incelemis ve bilirkisi incelemesi yaptirmistir. Yine sorusturma sürecinde 112 Acil Komuta Kontrol Merkezine yapilan aramalar incelenmis; 112 görevlilerinin uygun saglik kurumu bulundugunda nakil için ambulans gönderilecegi, aksi hâlde hastalarin ambulans içinde gezdirilmesi nedeniyle magdur olduklari bilgisi verildigi tespit edilmistir. Saglik Bakanligi sorusturmasina esas olan ve Gazi Üniversitesi Tip Fakültesinde görevli akademisyenler tarafindan düzenlenen 6/6/2006 tarihli bilirkisi raporunda özetle zehirlenme bulgulari agir olan çocuklarda ventilatör destegine gereksinim duyuldugu, hiperbarik oksijen tedavisinin de uygulanabilir oldugu ancak bu yöntemin yasam kurtarici oldugu hususunun tartismali oldugu, basvurulan ilk hastanede bu yöntemin denenmesine karar verildigi, bunun ise yanlis bir tercih olmadigi, hekimlerin yogun bakim ünitesi bulunan bir saglik kurumu aramak için çaba sarf ettikleri, bir saglik kurumunda tüm ventilatörlerin dolu olmasi hâlinde hasta kabul edilmemesinin zorunluluktan kaynaklandigi, böyle durumlarda hastanin bekletilerek uygun yer bulundugunda yola çikarilmasinin en iyi yöntem oldugu, somut vakada çocuklar için hiperbarik tedavi imkâni sunan bir merkez bulunmasi üzerine sevkin kararlastirildigi, gerek ilk ulasilan gerekse daha sonra sevk edilen kurumlarda görev alan hekimlerin izledigi yöntemin ve uygulamanin bilimsel bir hata, eksiklik, kusur içermedigi ifade edilmistir. Sorusturma raporunda sonuç olarak gerek Samsun'daki gerekse Ankara'daki saglik kurumlarinin (Hacettepe Üniversitesi hariç) ve 112 Acil Komuta Kontrol Merkezi görevlilerinin tedavi sürecinde ve nakil asamalarinda bir kusurunun olmadigi sonucuna ulasilmistir. Bununla birlikte sorusturma raporunda "Hacettepe Üniversitesinin sürecin ilerleyen safhada B.K.yi kabul etmesi nedeniyle anilan kurumda çocuk yogun bakim imkanlarinin bulundugunun anlasildigi, dolayisiyla olayin hemen akabinde gerçeklesen süreçte ellerinde uygun imkan bulunmadigini, bos yatak olmadigini belirten Hacettepe Üniversitesi yetkililerinin keyfi ve yasaya aykiri davranislari bulunup bulunmadigi hususlarinin Yüksekögretim Kurulu tarafindan incelenmesi gerektigi" belirtilmistir. Ulusal Yargi Agi Bilisim Sistemi (UYAP) kayitlarinda ve dosya içeriginde Yüksekögretim Kurulu(YÖK) tarafindan yapilmis bir inceleme/sorusturma kaydina rastlanmamistir.
16. Samsun Cumhuriyet Bassavciligi 26/5/2006 tarihli iddianameyle basvurucu Songül Karakiliç hakkinda taksirle ölüme neden olma ve genel güvenligi tehlikeye sokma suçlari isnadiyla kamu davasi açmistir. Samsun 1. Agir Ceza Mahkemesi 14/7/2006 tarihli karari ile basvurucunun beraatine hükmetmistir. Karar temyiz edilmeden kesinlesmistir. Beraat karari gerekçesinin ilgili kismi söyledir:
"...yanginin kesin çikis nedenini tam olarak belirlenmedigi, bu konuda yeterli delil de elde edilemediginden olayda taksirle genel güvenligi tehlikeye sokma suçunun unsurlarinin bulunmadigi, ancak sanigin 5 ve 6 yaslarinda kendilerini idare edemeyecek durumdaki çocuklarini rahatsiz da olsa yalniz basina birakarak nedeni tam belirlenemeyen yangin sonucu çocuklarinin ölümüne neden olarak taksirle çocuklarinin ölümüne neden oldugu sabit ise de, olayda iki çocugunun ölmüs bulunmasi nedeni ile kisisel ve ailevi durumu bakimindan artik bir ceza hükmedilmesini gereksiz kilacak derecede kendisinin de magdur oldugu..."
17. Basvurucular 10/12/2007 tarihinde Samsun 1. Idare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargi davasi açmistir. Dava dilekçesinde süreçten bir bütün olarak sikâyet etmis, itfaiye ve saglik hizmetinin sunumundaki gecikme/yeterlilik hususunun yaninda kardeslerin gerek 112 Acil Servis ambulansiyla nakledilmemesinde gerekse Ankara'daki hastanelerin onlari kabul etmemesinden, uygun tedavinin uygulanamamasindan, saglik hizmetine erisilememesinden ve gecikmeden yakinmislardir.
18. Mahkeme olayda saglik hizmetinin sunumuna dair hata, eksiklik bulunup bulunmadiginin anlasilmasi adina Adli Tip Kurumu 1. Ihtisas Dairesi nezdinde bilirkisi incelemesi yaptirmistir. Raporun sonuç bölümünün ilgili kismi söyledir:
"... 07/04/2006 tarihinde öglen saatlerinde, fise takili birakilan elektrikli battaniyenin asiri isinmasiyla kisa devre yapan kablolarin yangina sebebiyet vermesi sonucunda evde yalniz birakilan ve yogun dumana maruz kalan [A.K.]'nin itfaiyeciler tarafindan kurtarilarak Samsun Devlet Hastanesi'ne kardiopulmoner arrestle götürüldügü, yapilan resusitasyona yanit vermedigi ve tedavi edildigi hastanede 08/04/2006 gününde öldügü bildirilen [A.K.] hakkinda düzenlenmis adli ve tibbi belgelerdeki veriler degerlendirildiginde; zamaninda otopsi yapilarak iç organ degisimleri arastirilmamis olmakla birlikte olayin gelisimi ve tibbi belgelere göre yangin ortaminda kaldigi bildirilen çocugun karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldügünün kabulü gerektigi, 07/04/2006 gününde yangin ortaminda kalmaya bagli kardiopolmoner arrestle Samsun Devlet Hastanesi'ne getirildiginde CPR yapildigi, kalp atiminin döndügü, solunumun olmadigi, ambu yardimiyla solunumu saglandigi, entübe edilip, damar yolu açildigi, TA 80/40 mmHg tespit edilerek Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilmesinin ve Ondokuz Mayis Üniversitesi Tip Fakültesi Hastanesi'ne geldiginde genel durumu kötü, bilinci kapali, pupiller fiks dilate, IR -/-, agrili uyaranlara yanit alinamayan hastaya yapilan labaratuar tetkikleri, takip ve tedavisinin tip kurallarina uygun oldugu, Samsun Devlet Hastanesi'ne kardiak arrestle gelen CPR'le kalp atimi dönen hastaya Samsun Devlet Hastanesi'nde hiperbarik oksijen ünitesinin bulunmasi durumunda da kurtarilmasinin kesin olmadigi oybirligi ile mütlaa olunur... "
19. Basvurucular bilirkisi raporuna olayin yeterince aydinlatilmadigini belirterek itiraz etmistir.
20. Bilirkisi raporunu yeterli bulan Mahkeme 14/7/2011 tarihli karari ile davayi reddetmistir. Karar gerekçesinin ilgili kismi söyledir:
" ... Adli Tip Kurumu raporuna davaci tarafca itiraz edilmekle beraber, itirazin raporu kusurlandiracak mahiyette olmadigi görülerek rapor karara esas alinacak nitelikte bulunmustur.
Buna göre Saglik Bakanligi ve 19 Mayis Üniversitesi yönünden vefat eden çocuklara gerekli tibbi müdahalelerin yapildigi 'hiperbarik oksijen' ünitesinin bulunmamasinin somut olayda, vefati engelleyici bir durum olusturmayacagi anlasildigindan bu idareler yönünden tazmin sorumlulugu bulunmamaktadir.
Samsun Büyüksehir Belediyesi yönünden, olaya geç müdahale edildigi ve itfaiye görevlilerinin gaz maskesi olmadigi için konuta girmedigi, vatandaslarca olaya müdahale edilip, evden çocuklarin vatandaslarca çikarildigi, olaya geç ve hatta hiç müdahale olmamasi nedeniyle böyle sonuçlandigi iddiasi açisindan, Büyüksehir Itfaiyesince düzenlenen yangin raporunda, yangin ihbarinin 14:12'de yapildigi, çikisin 14:13'de, varis ve müdahalenin 14:16'da basladigi, 14:50'de söndürme isleminin gerçeklestirildigi, 5 katli betonarme binadaki meskende, evde bulunan 5-6 yaslarinda 2 kardesin yogun dumandan zehirlenerek hastaneye kaldirildigi, olay yerinde yapilan incelemede, fise takili birakilan elektrikli battaniyenin asiri isinmayla kisa devre yapan kablolarin yangina sebebiyet verdigi tahmin edildiginin belirtildigi, davacilar tarafindan dava dilekçesi ekinde olay yerindeki vatandaslardan alinan ifade tutanaklarina göre itfaiye görevlilerinin yanlarinda 'gaz maskesi' olmadigi gerekçesiyle eve bir müdahalede bulunmadiklari, bizzat vatandaslarca cami kirip içeri girildigi ve çocuklarin kendilerince disariya çikarildiginin belirtildigi ancak bu ifadelerden sadece birinin resmi olarak kabul edilebilecegi polis tarafindan alinmis bir ifade oldugu, konuyu açikliga kavusturmak amaciyla Samsun 1. Agir Ceza Mahkemesinde E:2006/160 sayili dosyanin getirildigi, bu davanin anneye karsi açildigi ve beraatle sonuçlandigi dava dosyasi içerisinde, (S.K.) isimli bahsi geçen ifade tutanagiyla beraber 07/04/2006 gün ve saat 15:00 olarak belirtilen 2 polis memurunca imzali bir tutanagin oldugu, tutanakta diger konularla beraber, itfaiye görevlilerinin bina giris ön camlarini kirarak içeriye girdikleri ve çocuklari camdan çikararak ambulansa bindirdiklerinin belirtildigi görülmüstür.
Bu durumda Samsun Büyüksehir Belediyesi'ne bagli Itfaiye görevlilerinin olaya müdahale ettikleri ve çocuklari ambulansa biraktiklarinin resmi tutanakla belirtilmesi karsisinda, olayda idarenin tazmin sorumlulugunun bulunmadigi..."
21. Ret hükmü, esas yönünden Danistay Onbesinci Dairesince 15/1/2018 tarihinde onanmis; karar düzeltme istemi de ayni Daire tarafindan 6/11/2018 tarihinde reddedilmistir.
22. Basvurucular nihai hükmü 20/12/2018 tarihinde tebellüg etmelerinin ardindan 18/1/2019 tarihinde bireysel basvuruda bulunmustur.
IV. ILGILI HUKUK
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayili Idari Yargilama Usulü Kanunu'nun “Idari dava türleri ve idari yargi yetkisinin siniri” kenar baslikli 2. maddesinin ilgili kismi söyledir:
“1. Idari dava türleri sunlardir:
b) Idari eylem ve islemlerden dolayi kisisel haklari dogrudan muhtel olanlar tarafindan açilan tam yargi davalari,
24. 2577 sayili Kanun'un “Dogrudan dogruya tam yargi davasi açilmasi” kenar baslikli 13. maddesinin (1) numarali fikrasi söyledir:
“Idari eylemlerden haklari ihlal edilmis olanlarin idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazili bildirim üzerine veya baska süretle ögrendikleri tarihten itibaren bir yil ve her halde eylem tarihinden itibaren bes yil içinde ilgili idareye basvurarak haklarinin yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kismen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki islemin tebligini izleyen günden itibaren veya istek hakkinda altmis gün içinde cevap verilmedigi takdirde bu sürenin bittigi tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açilabilir.”
25. 2577 sayili Kanun'un 14. maddesinin ilgili kismi söyledir:
Dilekçeler, Danistayda daire baskaninin görevlendirecegi bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme baskani veya görevlendirecegi bir üye tarafindan:
a) Görev ve yetki,
b) Idari merci tecavüzü,
f) Husumet
Yönlerinden sirasiyla incelenir."
26. 2577 sayili Kanun'un 15. maddesinin ilgili kismi söyledir:
"Danistay veya idare ve vergi mahkemelerince yukaridaki maddenin 3 üncü fikrasinda yazili hususlarda kanuna aykirilik görülürse, 14 üncü maddenin;
a) 3/a bendine göre ... idari yarginin görevli oldugu konularda görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açilan davanin görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasinin görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,
c) 3/f bendine göre, davanin hasim gösterilmeden veya yanlis hasim gösterilerek açilmasi halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebligine,
e) 3/b bendinde yazili halde dilekçelerin görevli idare merciine tevdiine,
Karar verilir."
27. Ayrica konu hakkinda ilgili hukuk için bkz. Ayhan Keçeli ve digerleri, B. No: 2019/24231, 23/2/2022, ss 39-72; Saadet Ergün ve digerleri, B. No: 2013/4194, 14/10/2015, ss 24-30; Ali Abidin Saruhanoglu ve digerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, ss 39-42.
V. INCELEME VE GEREKÇE
28. Anayasa Mahkemesinin 21/9/2022 tarihinde yapmis oldugu toplantida basvuru incelenip geregi düsünüldü:
A. Adli Yardim Talebi Yönünden
29. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Serif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararinda belirtilen ilkeler dikkate alinarak geçimini önemli ölçüde güçlestirmeksizin yargilama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldugu anlasilan basvurucularin adli yardim taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Basvurucularin Iddialari ve Bakanlik Görüsü
30. Basvurucular; çocuklarinin itfaiye ve saglik hizmetinin sunumundaki eksiklik ve hatalar sonucu öldügünü, itfaiye raporunun hiçbir ayrinti içermedigini, itfaiyenin olaya geç müdahale ettigini, çocuklarin Hacettepe Üniversitesine neden kabul edilmedikleri hususunun yargilama boyunca arastirilmadigini, zamaninda gerekli tedavinin uygulanmasi hâlinde çocuklarinin yasama ihtimalinin yüksek oldugunu, tibbi açidan yetersiz ambulansla nakledildiklerini, Ankara'daki hastanelerin uzun süre çocuklari kabul etmedigini, tam yargi davasinin usul yükümlülügüne aykiri olarak süratle sonuçlandirilmadigini belirterek yasam, etkili basvuru ve adil yargilanma haklarinin ihlal edildigini ileri sürmüstür.
31. Bakanlik görüsünde, Anayasa Mahkemesinin yerlesik içtihatlarina yer verildikten sonra Anayasa Mahkemesi temyiz mercii olmadigindan Anayasa Mahkemesinin bireysel basvuru ile önüne gelen sikâyetleri inceleme yetkisinin ikincil nitelikte oldugu, bu yönüyle dosya bazinda delillerin takdiri ile somut dava sartlarinda idarenin mesuliyetinin mevcut olup olmadigina iliskin takdir yetkisinin idare mahkemelerinde oldugu, mevcut dosya kapsami itibariyla idare mahkemesi tarafindan varilan, vakiaya ve nitelendirmeye dair sonuçtan ayrilmayi gerektiren maddi ve hukuki bir nedenin olmadigi, ayrica yasam hakkinin usule iliskin boyutunun uzun yargilama yönünden degerlendirilmesindeki takdirin Anayasa Mahkemesine ait oldugu ifade edilmistir. Basvurucular Bakanlik görüsüne karsi beyanda bulunmamistir.
C. Degerlendirme
32. Anayasa’nin “Kisinin dokunulmazligi, maddi ve manevi varligi” kenar baslikli 17. maddesinin birinci fikrasinin ilgili kismi söyledir:
“Herkes, yasama ... hakkina sahiptir.”
33. Anayasa’nin "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar baslikli 5. maddesinin ilgili kismi söyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kisilerin ve toplumun refah, huzur ve mutlulugunu saglamak; kisinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bagdasmayacak surette sinirlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldirmaya, insanin maddî ve manevî varliginin gelismesi için gerekli sartlari hazirlamaya çalismaktir.”
34. Anayasa Mahkemesi, olaylarin basvurucu tarafindan yapilan hukuki nitelendirmesi ile bagli olmayip olay ve olgularin hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, s 16). Basvuru, iddialarin niteligi dikkate alindiginda bir bütün olarak yasam hakki kapsaminda incelenmistir.
1. Itfaiye Görevlilerinin Sorumluluguna Iliskin Sikâyet Yönünden
35. Anayasa'nin 17. maddesinde güvence altina alinan yasama hakki, Anayasa'nin 5. maddesiyle birlikte degerlendirildiginde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoglu ve digerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, s 50). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alaninda bulunan hiçbir bireyin yasamina kasitli ve hukuka aykiri olarak son vermeme yükümlülügünün yani sira pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alaninda bulunan tüm bireylerin yasam hakkini gerek kamusal makamlarin gerek diger bireylerin gerekse kisinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karsi koruma yükümlülügü bulunmaktadir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, ss 50, 51). Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arasi iliskiler alaninda olsa da belirtilen haklara saygiyi saglamaya yönelik tedbirlerin alinmasini zorunlu kilar (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, ss 36, 40). Alinmasi gereken tedbirlerin neler oldugu her somut olayin kendi kosullari çerçevesinde degerlendirilmelidir.
36. Devlet, öncelikle yasam hakkina yönelen tehdit ve risklere karsi caydirici ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmali ve bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalidir. Bu ödev ayrica bireyin yasamini her türlü tehlike, tehdit ve siddetten koruma yükümlülügünü de içerir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 51). Pozitif yükümlülükler kapsaminda devletin sahip oldugu koruma yükümlülügü, hem hukuki hem de fiilî tedbirler alinmasini gerektirmektedir. Bu tedbirler korumasiz kisilerin etkili bir sekilde korunmalarini saglamali, yetkililerin bilgi sahibi olduklari veya olmalari gerektigi durumlarda makul adimlar atmalarini içermelidir (R.K., B. No: 2013/6950, 20/4/2016, s 75).
37. Devletin sorumlulugunu gerektirebilecek sartlar altinda can kaybinin gerçeklestigi durumlarda Anayasa’nin 17. maddesi devlete elindeki tüm imkânlari kullanarak yasam hakkini korumak için olusturulan yasal ve idari çerçevenin geregi gibi uygulanmasini, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandirilmasini saglayacak etkili idari ve yargisal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasin- yasam hakkinin tehlikeye girebilecegi her türlü faaliyet bakimindan geçerlidir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 52). Bir kisinin yasamina yönelik gerçek ve yakin bir tehlikenin bulundugunun kamu makamlarinca bilindigi ya da bilinmesi gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarinin bu tehlikenin gerçeklesmesini önleyebilecek sekilde önlem almasi gerekir ancak özellikle insan davranislarinin öngörülemezligi, öncelikler ve kaynaklar degerlendirilerek yapilacak islem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alindiginda pozitif yükümlülük kamu makamlari üzerinde asiri yük olusturacak sekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 53).
38. Öte yandan yasam hakkinin gerektirdigi pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsaminda alinacak tedbirlerin belirlenmesi idari ve yargisal makamlarin takdirinde olan bir husustur. Hak ve özgürlüklerin güvence altina alinmasi adina pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmis herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde basarisiz olunsa bile pozitif yükümlülükler diger bir tedbir ile yerine getirilebilir (Bilal Turan ve digerleri, B. No: 2013/2075, 4/12/2013, s 59).
39. Somut basvuruya iliskin süreçte basvurucular, ogullarinin zehirlendigi yangin vakasinda itfaiye ekiplerinin olaya geç müdahale ettigini, gaz maskesi kullanilmamasi nedeniyle müdahalede aksama yasandigini ve itfaiye raporlarinin olayi açikliga kavusturmadigini ileri sürmüstür.
40. Bireysel basvuru dosyasina basvurucularin sundugu bilgi/belge ile UYAP üzerinden elde edilen verilerden yanginin yaslari 5 ve 6 olan çocuklarin evde tek baslarina bulundugu esnada büyük olasilikla elektrikli battaniyeden çiktigi, mahalle sakinlerinin olay günü saat 14.12'de çöp bidonlarindan duman yükseldigi ihbari yaptigi, itfaiye ekiplerinin olay yerine 14.16'da intikal ettigi, dumanlarin çöp bidonlarindan degil çocuklarin bulundugu binadan yükseldiginin anlasildigi, ekiplerin kapi ve pencereleri kirarak meskene girdigi ve çocuklari çikardigi, ardindan ambulansa teslim ettigi, saat 14.30'da çocuklarin saglik kurumuna ulastigi, yanginin saat 14.50'de söndürüldügü anlasilmistir.
41. Olaya dair zaman çizelgesine göre yangin evdeki elektrikli esyadan kaynaklanmis, yanginin ihbar edilmesinden sadece 4 dakika sonra itfaiye ekipleri olay yerine ulasmis, bundan 14 dakika sonra da yangindan/dumandan etkilenenmis/zarar gören çocuklar saglik kurumuna ulastirilmistir. Itfaiye hizmetinin sunumu/yürütümü baglaminda yanginin söndürülememesi, meskene girilememesi, çocuklarin yangin/duman ve/veya teçhizat eksikligi nedeniyle tahliye edilememesi gibi bir durum söz konusu degildir. Öte yandan basvurucular söz konusu silsileyi/durumu yalanlayan bir bilgi/belge de sunmamistir. Bu baglamda anilan zaman çizelgesi, olayin seyri, çocuklarin saglik kurumuna kisa sürede ulastirilmasi dikkate alindiginda yasami koruma yükümlülügü baglaminda kisilerin yasamini tehlikeye atabilecek bir risk karsisinda tedbirli olunmadigindan, gerçeklesen riske yönelik makul adimlarin atilmadigindan ve kisilerin yasaminin korunmasi adina gereken tedbirlerin alinmadigindan söz edilemeyecektir.
42. Sonuç olarak yangin riskine karsi yasami koruma yükümlülügü baglaminda yasam hakkina yönelik bir ihlal bulunmadiginin açik oldugu sonucuna ulasilmistir.
43. Açiklanan gerekçelerle basvurunun bu kisminin diger kabul edilebilirlik kosullari yönünden incelenmeksizin açikça dayanaktan yoksun olmasi nedeniyle kabul edilemez olduguna karar verilmesi gerekir.
2. Saglik Hizmetinin Sunumuna Iliskin Sikâyet Yönünden
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Yasam hakkinin dogal niteligi geregi, yasamini kaybeden kisi açisindan bu hakka yönelik bir basvuru ancak yasanan ölüm olayi nedeniyle ölen kisinin magdur olan yakinlari tarafindan yapilabilecektir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, § 41). Basvurucular, basvuruya konu olan süreçte hayatini kaybeden çocuklarin birinci derece yakinlaridir. Bu nedenle basvuruda basvuru ehliyeti açisindan bir eksiklik bulunmamaktadir.
45. Basvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açikça dayanaktan yoksun olmadigi ve kabul edilemezligine karar verilmesini gerektirecek baska bir neden de bulunmadigi anlasilan basvurunun kabul edilebilir olduguna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel Ilkeler
46. Yasam hakkini güvence altina alan Anayasa'nin 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nin 5. maddesiyle birlikte degerlendirildiginde devlete, negatif yükümlülükler yaninda egemenligi altindaki kisilerin yasamlarinin korunmasi için bazi pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoglu ve digerleri, ss 50, 51).
47. Anilan pozitif yükümlülükler saglik alaninda yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nin 56. maddesinde herkesin saglikli ve dengeli bir çevrede yasama hakkina sahip oldugu, devletin “herkesin hayatini beden ve ruh sagligi içinde sürdürmesini saglamak … amaciyla saglik kuruluslarini tek elden planlayip hizmet vermesini” düzenleyecegi ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki saglik ve sosyal kurumlarindan yararlanarak, onlari denetleyerek yerine getirecegi kurala baglanmistir. Bu sebeple devlet, saglik hizmetlerini -ister kamu ister özel saglik kuruluslari tarafindan yerine getirilsin- hastalarin yasamlarinin korunmasina yönelik gerekli tedbirlerin alinabilmesini saglayacak sekilde düzenlemek zorundadir (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, ss 34, 35). Süphesiz anilan düzenlemeler, saglik personelin sahip olmasi gereken yüksek mesleki standartlari da içermelidir.
48. Pozitif yükümlülügü kapsaminda devlet, yasam hakkini korumak için olusturulan yasal ve idari çerçevenin geregi gibi uygulanmasini ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandirilmasini saglayacak etkili bir yargisal sistem kurmakla da yükümlüdür (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 52).
49. Sözü edilen usul yükümlülügü uyarinca süpheli her ölüm olayi hakkinda olayin tüm yönleriyle ortaya konulmasina, sorumlu kisilerin belirlenmesine ve gerektiginde bu kisilerin cezalandirilmasina imkân taniyan bagimsiz bir sorusturma yürütülmelidir (Serpil Kerimoglu ve digerleri, s 54; Sadik Koçak ve digerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, s 94).
50. Kasten ya da saldiri veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarinda Anayasa'nin 17. maddesi geregince devletin sorumlularin tespitine ve cezalandirilmalarina imkân verebilecek nitelikte cezai sorusturmalar yürütme yükümlülügü bulunsa da kasitli olmayan eylemler açisindan farkli bir yaklasim benimsenebilir. Bu bakimdan genel olarak ihmal suretiyle ortaya çikan diger ölümlerde oldugu gibi tibbi ihmal sonucu ortaya çiktigi iddia edilen, bir baska ifadeyle bir tedavinin kusurlu, yanlis veya gecikmis olmasi ya da saglik çalisanlarinin tedavi sirasindaki koordinasyon eksiklikleri sonucu meydana geldigi ileri sürülen ölüm olaylarinda da etkili bir yargisal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük; magdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarinin açik olmasi ile yerine getirilmis sayilabilir (Nail Artuç, s 37; Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, s 78). Tibbi ihmal iddialarinin söz konusu oldugu hâllerde devletin egemenligi altindaki kisilerin yasamlarinin korunmasi yönündeki pozitif maddi yükümlülük, saglik kurumlarinin (kamu ya da özel) hastalarin yasamlarini koruyabilmesi için gerekli tedbirleri almalarinin saglanmasi ile saglik çalisanlarinin yüksek mesleki standartlara sahip olmalarini temin edecek etkili bir mevzuat olusturulmasindan ibarettir. Olusturulan mevzuat, kisilerin yasaminin korunmasi yönünden eksik olmadigi sürece saglik çalisanlarinin hastayi tedavi ederken yaptigi degerlendirme hatalari, tedavi sürecindeki gecikmeler ya da tedavi sirasinda saglik çalisanlari arasinda yasanan koordinasyon eksikleri devleti yasam hakkinin maddi boyutunun ihlalinden dolayi sorumlu tutmak için yeterli degildir (Ayhan Keçeli ve digerleri, s 89).
51. Öte yandan ölümün tibbi ihmalden degil de saglik durumunun ciddiyeti bilinen ya da bilinmesi gereken hastaya gerekli acil saglik hizmetinin sunulmamasi sonucu meydana geldigi ya da saglik hizmetlerinde var olan ve yetkililerce bilinen veya bilinmesi gereken ancak ortadan kaldirilmasi için gerekli önlemlerin alinmadigi sistemsel veya yapisal bir islevsizligin hastanin saglik hizmetlerinden yoksun kalarak ölmesine neden oldugu durumlarda, sorumlular aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmamasi ya da bu kisilerin yargilanmamasi yasam hakkinin (maddi ve/veya usul boyutu yönünden) ihlaline neden olabilir (benzer yöndeki degerlendirme için bkz. Kenan Sayin, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, s 47). Nitekim Anayasa Mahkemesi basvurucularin hükümlü olarak bir ceza infaz kurumunda tutulan yakinlarinin çikan bir yanginda yanmasi sonrasinda yanik tedavi üniteleri olan saglik kuruluslari tarafindan kabul edilmemesinin konu edildigi Irfan Durmus ve digerleri (B. No: 2014/4153, 11/5/2017, ss 108-110) basvurusunda basvurucularin ceza sorusturmasina iliskin basvuru yolunu tüketmelerini basvurunun incelenmesi için yeterli görmüstür.
52. Yasam hakki kapsaminda hukuki sorumlulugu ortaya koymak adina adli ve idari yargida açilacak tazminat davalarinda makul derecede ivedilik ve özen sartinin yerine getirilmesi, dolayisiyla derece mahkemelerinin bu tür olaylara iliskin yürüttükleri yargilamalarda, Anayasa'nin 17. maddesinin gerektirdigi seviyede bir inceleme yapip yapmadiklarinin Anayasa Mahkemesi tarafindan degerlendirilmesi sarttir. Zira derece mahkemeleri tarafindan bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargi sisteminin daha sonra ortaya çikabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip oldugu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktir (Perihan Uçar, B. No: 2013/5860, 1/12/2015, s 52). Bununla birlikte söz konusu özen sarti, yasam hakki ile ilgili her davada mutlaka magdurlar lehine bir sonuca varilmasini garanti altina almaz (Aysun Okumus ve Aytekin Okumus, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, s 73).
53. Son olarak ifade etmek gerekir ki herhangi bir davada bilirkisi incelemesine basvurulmasinin gerekli olup olmadigina karar vermek ya da basvuru dosyasindaki tibbi bilgilerden hareketle bir davada görüs bildiren bilirkisilerin vardiklari sonuçlarin veya sahip olduklari bilimsel bakis açilarinin dogru olup olmadigini irdelemek Anayasa Mahkemesinin görevi degildir. Delillerin ve bilirkisi incelemesi de dâhil olmak üzere delillerin degerlendirilmesinde kullanilan araçlarin kabul edilebilirligi ve degerlendirilmesi hususlari kural olarak derece mahkemelerinin takdirinde olan bir husustur ve açik hata veya keyfîlik ihtiva etmemesi hâlinde Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz. Bu bakimdan tibbi ihmal iddiasiyla yapilan basvurularda yasam hakkinin usul boyutunun incelenmesi sirasinda yapilmasi gereken is, basvuruya konu edilen tam yargi veya tazminat davasinin, ölümle neticelenen olayin seyrini ve saglik personelinin olasi sorumlulugunu aydinlatmaya imkân verip vermedigini belirlemektir (benzer yöndeki degerlendirmeler için bkz. Irfan Durmus ve digerleri, ss 127, 128; Bagi Akay ve digerleri, B. No: 2014/5101, 22/6/2017, s 56. Avrupa Insan Haklari Mahkemesi'nin kendisi yönünden yaptigi benzer degerlendirmeler için bkz. Yirdem ve digerleri/Türkiye, B. No: 72781/12, 4/9/2018, s 46; Tülay Yildiz/Türkiye, B. No: 61772/12, 11/12/2018, s 55).
54. Anayasa’nin 17. maddesinde düzenlenen yasam hakki kapsaminda devletin yerine getirmek zorunda oldugu etkili sorusturma yükümlülügünün gerektigi sekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif (öldürmeme ve koruma) yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadiginin tam olarak tespit edilmesi mümkün degildir. Bu nedenle sorusturma yükümlülügü, devletin bu madde kapsamindaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini olusturmaktadir (Salih Akkus, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, s 29).
ii. Ilkelerin Somut Olaya Uygulanmasi
55. Basvurucular yangin sebebiyle dumandan etkilenen/zehirlenen çocuklarinin tedavi sürecinde yasanan aksakliklar nedeniyle vefat ettigini, saglik hizmetinin Samsun'dan baslayip Ankara'ya uzanan süreçte hatali/eksik/kusurlu yürütüldügünü, çocuklarinin gereken tedaviye ulasamadigini, yeterli teçhizati olmayan ambulansla hastaneler arasinda dolastirildigini belirterek Saglik Bakanligini da hasim göstermek suretiyle tam yargi davasi açmis ve yargisal sürecin sonuçlanmasinin ardindan benzer iddialarla yasam hakkinin ihlal edildigi temelinde bireysel basvuruda bulunmustur.
56. Yargisal süreçte Mahkeme, Adli Tip Kurumundan bilirkisi raporu almistir. Bilirkisi raporuna bakildiginda nihai olarak salt Samsun'da yürütülen saglik hizmeti ile sinirli olarak inceleme yapildigi hatta sadece A.K. yönünden degerlendirmede bulunuldugu görülmektedir. Basvurucular olayin yeterince aydinlatilmadigini ileri sürmesine karsin Mahkeme söz konusu bilirkisi raporunu yeterli bulmus ve hükme esas almistir. Buna karsin basvurucular sadece Samsun'la sinirli olarak degil Ankara'ya uzanan tedavi sürecinden de sikâyet etmis; yetersiz teçhizati olan ambulansla nakilden, 112 Acil Servisin ambulans saglamamasindan, Ankara'daki hastanelerin çocuklarini kabul etmemesinden yakinmistir. Mahkeme, basvurucularin ileri sürdügü bu hususlara iliskin olarak bir degerlendirmede bulunmamistir.
57. Ayrica 2577 sayili Kanun uyarinca ilgili olabilecek diger kurumlarin (Saglik Bakanliginin hazirladigi sorusturma raporunda anilan hatta inceleme yapilmasi yönünde görüs bildirilen YÖK ve Hacettepe Üniversitesi) hasim konumuna alinmasi ve/veya yetki hususunda sorun oldugunun düsünülmesi hâlinde dosyanin yetkili mahkemeye gönderilmesi mümkündür. Bu baglamda Mahkemenin sahip oldugu resen arastirma, inceleme yetkisini olayi tüm boyutlariyla açiga çikarmak, ileri sürülen esasa etkili tüm hususlari aydinlatmak için kullandigindan söz edilemez.
58. Diger taraftan yargilama sürecinin yaklasik 11 yilda sonuçlandigi görülmüstür. Anayasa Mahkemesinin etkili sorusturma yükümlülügüne iliskin müstakar içtihatlari dikkate alindiginda karmasiklik ve/veya belirsizlik içermeyen somut olaya iliskin yargilamanin makul bir süratle yürütüldügünden söz edilemeyecektir.
59. Tüm bu aktarilan tespitler isiginda iki çocugun ölümü ile sonuçlanan söz konusu sürece iliskin olarak devletin yasam hakki kapsamindaki pozitif yükümlülükleri baglaminda hukuki sorumlulugun ortaya çikarilmasi adina Anayasa’nin 17. maddesinin gerektirdigi seviyede derinlik, özen ve süratle bir inceleme yapilmadigi ve sonuç olarak devlete ait pozitif yükümlülüklerin (usul yükümlülügünün) geregi gibi yerine getirilmedigi, yasam hakkinin bu yönüyle ihlal edildigi kanaatine ulasilmistir.
60. Yasam hakki kapsaminda devletin yerine getirmek zorunda oldugu etkili sorusturma yükümlülügünün gerektigi sekilde yerine getirilmemesi hâlinde olayi çevreleyen tüm kosullar açiklikla ortaya konulamadigi için mahkemenin degerlendirmesine konu olmayan (112 Acil Servisin ambulans saglamamasi, Ankara'daki hastanelerin çocuklari kabul etmemesi gibi) iddialarin, bir baska ifadeyle koruma yükümlülügünün gereklerinin yerine getirilip getirilmediginin tespit edilmesi mümkün degildir (bkz. s 54). Bu baglamda Mahkemece devletin koruma yükümlülügüne uyup uymadiginin tüm süreç bakimindan açik bir sekilde degerlendirilmemis olmasi nedeniyle bu asamada yasam hakkinin maddi (koruma) boyutu yönünden degerlendirme yapilmasi mümkün degildir.
61. Açiklanan gerekçelerle Anayasa’nin 17. maddesinde güvence altina alinan yasam hakkina iliskin pozitif yükümlülükler baglaminda usul yükümlülügünün ihlal edildigine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayili Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayili Anayasa Mahkemesinin Kurulusu ve Yargilama Usulleri Hakkinda Kanun'un 50. maddesinin ilgili kismi söyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, basvurucunun hakkinin ihlal edildigine ya da edilmedigine karar verilir. Ihlal karari verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yapilmasi gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararindan kaynaklanmissa, ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldirmak için yeniden yargilama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmayan hâllerde basvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açilmasi yolu gösterilebilir. Yeniden yargilama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararinda açikladigi ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldiracak sekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
63. Basvurucular ihlalin tespiti ve maddi, manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmustur.
64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Dogan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararinda ihlal sonucuna varildiginda ihlalin nasil ortadan kaldirilacagi hususunda genel ilkeler belirlenmistir. Anayasa Mahkemesi diger bir kararinda ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararinin yerine getirilmemesinin sonuçlarina da deginmis ve bu durumun ihlalin devami anlamina gelecegi gibi ilgili hakkin ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacagina isaret etmistir (Aligül Alkaya ve digerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
65. Bireysel basvuru kapsaminda bir temel hakkin ihlal edildigine karar verildigi takdirde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirildigindan söz edilebilmesi için temel kural mümkün oldugunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin saglanmasidir. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynagi belirlenerek devam eden ihlalin durdurulmasi, ihlale neden olan karar veya islemin ve bunlarin yol açtigi sonuçlarin ortadan kaldirilmasi, varsa ihlalin sebep oldugu maddi ve manevi zararlarin giderilmesi, ayrica bu baglamda uygun görülen diger tedbirlerin alinmasi gerekmektedir (Mehmet Dogan, ss 55, 57).
66. Ihlalin mahkeme kararindan kaynaklandigi veya mahkemenin ihlali gideremedigi durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayili Kanun’un 50. maddesinin (2) numarali fikrasi ile Anayasa Mahkemesi Içtüzügü'nün 79. maddesinin (1) numarali fikrasinin (a) bendi uyarinca ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere kararin bir örneginin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anilan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farkli olarak ihlali ortadan kaldirmak amaciyla yeniden yargilama sonucunu doguran ve bireysel basvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafindan ihlal kararina bagli olarak yeniden yargilama karari verildiginde usul hukukundaki yargilamanin yenilenmesi kurumundan farkli olarak ilgili mahkemenin yeniden yargilama sebebinin varligini kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadir. Dolayisiyla böyle bir kararin kendisine ulastigi mahkemenin yasal yükümlülügü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal karari nedeniyle yeniden yargilama karari vererek devam eden ihlalin sonuçlarini gidermek üzere gereken islemleri yerine getirmektir (Mehmet Dogan, ss 58, 59; Aligül Alkaya ve digerleri (2), ss 57-59, 66, 67).
67. Incelenen basvuruda Samsun 1. Idare Mahkemesi tarafindan yapilan yargilama neticesinde yasam hakkinin pozitif yükümlülükler kapsamindaki usul boyutunun ihlal edildigi sonucuna varilmistir. Dolayisiyla somut basvuruda ihlalin mahkeme kararindan kaynaklandigi anlasilmaktadir.
68. Bu durumda yasam hakkinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmaktadir. Yapilacak yeniden yargilama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farkli ve bireysel basvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayili Kanun'un 50. maddesinin (2) numarali fikrasina göre ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasina yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargilama sürecinde mahkemelerce yapilmasi gereken is, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararinin ortadan kaldirilmasindan ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulastiran nedenleri gideren, ihlal kararinda belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararin bir örneginin yeniden yargilama yapilmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
69. Diger taraftan yasam hakkina iliskin pozitif yükümlülügün usul boyutu baglaminda yargilamanin makul bir süratle sonuçlandirilmadigi sonucuna da ulasildigindan ihlalin tespiti ve yeniden yargilama ile giderilemeyecek olan zararlarina karsilik olarak 90.000 TL manevi zarara hükmedilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için basvurucunun ugradigini iddia ettigi maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasinda illiyet bagi bulunmalidir. Basvurucularin bu konuda herhangi bir belge sunmamis olmasi nedeniyle maddi tazminat talebinin ve tazminata iliskin diger taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.
70. 9.900 TL vekâlet ücretinin basvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açiklanan gerekçelerle;
A. Adli yardim talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yasam hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin itfaiye hizmetinin sunumuna iliskin sikâyet yönünden açikça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDILEMEZ OLDUGUNA,
2. Yasam hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin saglik hizmetinin sunumuna iliskin sikâyet yönünden KABUL EDILEBILIR OLDUGUNA,
C. Anayasa’nin 17. maddesinde güvence altina alinan yasam hakkinin usul boyutu yönünden IHLAL EDILDIGINE,
D. Kararin bir örneginin Anayasa'nin 17. maddesinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere Samsun 1. Idare Mahkemesine (E.2007/1543, K.2011/873) GÖNDERILMESINE,
E. Basvuruculara net 90.000 TL tutarindaki manevi tazminatin MÜSTEREKEN ÖDENMESINE, tazminata iliskin diger taleplerin REDDINE,
F. 9.900 TL vekâlet ücretinin basvuruculara MÜSTEREKEN ÖDENMESINE,
G. Ödemelerin kararin tebligini takiben basvurucularin Hazine ve Maliye Bakanligina basvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapilmasina, ödemede gecikme olmasi hâlinde bu sürenin sona erdigi tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAIZ UYGULANMASINA,
H. Kararin bir örneginin Adalet Bakanligina GÖNDERILMESINE 21/9/2022 tarihinde OYBIRLIGIYLE karar verildi.