İpoteğin kapsamının ön görülemez biçimde genişletilmesi nedeniyle Mülkiyet hakkının ihlal edilmesi

vioft2nnt8|2000BDFC6638|yunusbirbilen|tbl_sayfa|metin|0xfdff461302000000e901000001000300

ipotek kapsaminda kalan borcun basvurucu tarafindan makul olarak öngörülemeyecek derecede genisletilmesi ve bu suretle basvurucunun ölçüsüz bir külfete maruz birakilmasi sebebiyle mülkiyet hakkinin ihlal edildigi sonucuna ulasilmasi hakkinda Yargitay karari.

Olaylar

E.K.nin bir bankadan (Banka) kullandigi ev kredisinin teminati olarak basvurucunun tasinmazi üzerinde Banka lehine ipotek tesis edilmistir. Borçlu E.K. tarafindan kredinin son taksiti ödenerek kredi borcu kapatilmistir. Bununla birlikte E.K.nin Ö. Anonim Sirketiyle ticari iliskisi kapsaminda anilan Sirket adina düzenledigi iki adet çek Bankaya ciro ve teslim edilmistir. Banka bu iki çekin tahsili için E.K. aleyhine icra takibi baslatmis ve takip kesinlesmistir.

Basvurucu, E.K.nin ev kredisi borcunun tamamen ifa edilmesinden sonra ipotegin kaldirilmasini Bankadan talep etmistir. Banka, E.K.nin anilan Sirket lehine düzenledigi çeklerden ötürü Bankaya borçlarinin bulundugunu ve söz konusu borçlara iliskin olarak icra takibi baslatildigini belirterek anilan borçlarin da ipotek kapsaminda olmasi nedeniyle ipotegin kaldirilmayacagini bildirmistir.

Basvurucu ipotegin kaldirilmasi amaciyla Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmistir. Mahkeme, ipotegin kaldirilmasina karar vermistir. Bölge Adliye Mahkemesi 4721 sayili Türk Medeni Kanunu'nun 851. maddesi uyarinca üst sinir ipotegi oldugunu, üst sinir ipoteginde ipotegin kaldirilabilmesi için teminat altina aldigi herhangi bir alacagin bulunmamasi gerektigini belirterek mahkeme kararini kaldirmis ve davayi reddetmistir. Temyiz üzerine karar Yargitay tarafindan onanmistir.

Iddialar

Basvurucu, üçüncü kisinin borcunun teminati olarak tasinmaz üzerinde tesis edilen ipotegin kaldirilmamasi nedeniyle mülkiyet hakkinin ihlal edildigini ileri sürmüstür.

Mahkemenin Degerlendirmesi

4721 Kanun'un 851. maddesinin birinci fikrasinda tasinmaz rehininin, miktari Türk parasi ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilecegi kurala baglanmis ve alacagin miktarinin belli olmamasi hâlinde alacaklinin bütün istemlerini karsilayacak sekilde tasinmazin güvence altina alacagi üst sinirin taraflarca belirtilecegi ifade edilmistir. Ayni Kanun'un 881. maddesinde mevcut olan veya henüz dogmamis olmakla beraber dogmasi kesin veya olasi bulunan herhangi bir alacagin da ipotekle güvence altina alinabilecegi belirtilmistir.

Somut olaydaki ipotek senedine bakildiginda senedin ilk sayfasinda E.K.nin kullanmis oldugu veya kullanacagi kredilerden dogan borçlarin ipotek kapsaminda oldugu belirtildigi hâlde ikinci sayfasinda ipotegin kapsaminin E.K.nin kullandigi kredilerin yaninda sair bankacilik ve borç islemlerinden dogan boçlar ile herhangi bir sekilde Bankaya karsi dogmus borçlari da içerdigi belirtilmistir. Bu manada ipotegin kapsamina iliskin olarak ipotek senedinde çeliskili hükümlerin yer aldigi gözlemlenmektedir. Bununla birlikte Bölge Adliye Mahkemesinin ipotek senedinin ikinci sayfasindaki hükmü gözeterek karar verdigi anlasilmaktadir. Basvurucu bu hususun taraflarin iradeleri arasindaki uyumsuzlugun isareti oldugunu temyizde de ileri sürdügü hâlde Yargitayin buna yönelik olarak herhangi bir degerlendirme yapmadigi görülmektedir.

Öte yandan ipotek senedinin ikinci sayfasindaki hükümden bile ipotegin E.K.nin üçüncü kisilere olan borçlarini da kapsadigi anlaminin çikarilmasi güçtür. Senedin ikinci sayfasindaki hükümde borcun kapsami biraz daha genisletilmis olsa bile E.K.nin sair bankacilik ve borç islemleri ile herhangi bir sekilde Bankaya olan borçlarindan söz edilmektedir. Bu hükümlerin lafzindan E.K.nin üçüncü kisilere olan ancak Banka tarafindan temellük edilen borçlarinin da ipotek kapsaminda degerlendirilecegi kolaylikla anlasilamamaktadir. Basvurucunun bir tacir olmadigi gözetildiginde ipotek senedinin bu hükmünden E.K.nin üçüncü kisilerle olan ticari iliskileri çerçevesinde dogan fakat Banka tarafindan temellük edilen borçlarin da ipotegin kapsamina dâhil oldugunu makul olarak öngörebilecegi ifade edilemez.

Devletin mülkiyet hakkindan dogan yükümlülügü sadece hukuksal çerçeve olusturmaktan ibaret olmayip ayni zamanda ipotekten kaynaklanan uyusmazliklari bu hukuksal çerçeveye uygun olarak ve öngörülebilirlik ilkesi isiginda uygulama sorumlulugu da bulunmaktadir. Somut olayda ise Bölge Adliye Mahkemesinin yorumu nedeniyle basvurucu makul olarak öngöremeyecegi agir bir külfetle karsilasmistir.

Sonuç olarak ipotegin kapsami konusunda taraflarin iradeleri arasinda uyumun bulunup bulunmadiginin kesinlige kavusturulmasinin, ipotek kapsaminda kalan borcun basvurucu tarafindan makul olarak öngörülemeyecek derecede genisletilmesinin ve bu suretle basvurucunun ölçüsüz bir külfete maruz birakilmasinin ipotek alacaklisi ile ipotek borçlusunun menfaatleri arasinda ciddi bir dengesizlige yol açtigi ve bu nedenle devletin Anayasa'nin 35. maddesinin öngördügü pozitif yükümlülüklerinin ihlal edildigi sonucuna ulasilmistir.               

Anayasa Mahkemesi açiklanan gerekçelerle mülkiyet hakkinin ihlal edildigine karar vermistir.  

---

TÜRKIYE CUMHURIYETI

ANAYASA MAHKEMESI

 

 

IKINCI BÖLÜM

 

KARAR

 

C. D. BASVURUSU

(Basvuru Numarasi: 2018/25663)

 

Karar Tarihi: 14/9/2021

R.G. Tarih ve Sayi: 20/12/2021 - 31695

 

IKINCI BÖLÜM

 

KARAR

 

Baskan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAGCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Basvurucu

:

C. D.

Vekili

:

Av. Cengiz KAN

 

I. BASVURUNUN KONUSU

1. Basvuru, üçüncü kisinin borcunun teminati olarak tasinmaz üzerinde tesis edilen ipotegin kaldirilmamasi nedeniyle mülkiyet hakkinin ihlal edildigi iddiasina iliskindir.

II. BASVURU SÜRECI

2. Basvuru 9/8/2018 tarihinde yapilmistir.

3. Basvuru, basvuru formu ve eklerinin idari yönden yapilan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmustur.

4. Komisyonca basvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafindan yapilmasina karar verilmistir.

5. Bölüm Baskani tarafindan basvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapilmasina karar verilmistir.

6. Basvuru belgelerinin bir örnegi bilgi için Adalet Bakanligina gönderilmistir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Basvuru formu ve eklerinde ifade edildigi sekliyle olaylar özetle söyledir:

8. Basvurucu 1948 dogumlu olup Çanakkale'de ikamet etmektedir. Basvurucu, Çanakkale ili Çan ilçesi Karsiyaka Mahallesi'nde kâin 16 pafta 312 ada 349 parsel numarali tasinmazda bulunan 5 No.lu bagimsiz bölümün malikidir.

A. Olayin Arka Plani

9. Basvurucunun damadi E.K. 12/8/2008 tarihinde ... Bank (Banka) Çan Subesinden 36 ay vadeli ev kredisi kullanmistir. E.K.nin kullandigi ev kredisinin teminati olarak basvurucunun tasinmazi üzerinde Banka lehine ipotek tesis edilmistir. Ipotek senedinin ilk sayfasinda "... tasinmazin ... Cahide DEMIR adina iken bu kere malik bizzat müracaatla isbu tasinmazin tamamini [E.K.nin ... Bank A.S.den] kullanmis oldugu ve kullanacagi bilcümle krediler nedeniyle dogmus olan bütün borçlarinin teminatini teskil etmek üzere 120.000,00 YTL ... 1. derece 1.sirada % 68 faizli ve fekki bankaca bildirilinceye kadar .... ipotek tesis edilmesini talep etti." açiklamasi yer almaktadir. Ipotek senedinin ikinci sayfasinda yer alan 1. maddede ise "[E.K.nin] ... kredilerinden dogmus veya dogacak her türlü asalet ve kefalet kredi borçlari ... ile sair bankacilik ve borç islemlerinden dolayi dogmus ve dogacak asalet ve kefalet borçlarinin ayrica herhangi bir sekilde bankaya karsi dogmus ve dogacak ipotek verenin asalet borçlarinin teminati olarak ...gayrimenkulü... ipotek vermeyi kabul ettigi" ibaresi bulunmaktadir.

10. Borçlu E.K. kredinin son taksitini 12/8/2011 tarihinde ödeyerek kredi borcunu kapatmistir. Bununla birlikte E.K.nin Ö. Anonim Sirketiyle ticari iliskisi kapsaminda anilan firma adina düzenledigi 23/7/2014 keside tarihli, 41.712 TL tutarli ve 16/10/2014 keside tarihli, 40.000 TL tutarli iki çek Bankaya ciro ve teslim edilmistir. Banka bu iki çekin tahsili için E.K. aleyhine icra takibi baslatmis ve takip kesinlesmistir.

11. Basvurucu, E.K.nin ev kredisi borcunun tamamen ifa edilmesinden sonra ipotegin kaldirilmasini Bankadan talep etmistir. Talebinin reddedilmesi üzerine basvurucu bu sefer de 27/6/2014 tarihinde Bankaya ihtarname çekerek ipotegin derhâl kaldirilmasini, aksi takdirde hukuki yollara basvurulacagini bildirmistir. Banka, 27/6/2014 tarihli ihtarname ile basvurucuya E.K.nin kullanmis oldugu ev kredisi borcundan ayri olarak Ö. Anonim Sirketiyle ticari iliski kapsaminda anilan Sirket lehine düzenledigi çeklerden ötürü Bankaya borçlarinin bulundugunu ve söz konusu borçlara iliskin olarak icra takibi baslatildigini belirterek anilan borçlarin da ipotek kapsaminda olmasi nedeniyle ipotegin kaldirilmayacagini bildirmistir.

B. Ipotegin Kaldirilmasi Istemiyle Açilan Davaya Iliskin Süreç

12. Basvurucu 14/11/2014 tarihinde ipotegin kaldirilmasi amaciyla Çan Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmistir. Dava dilekçesinde, ipotegin tesis edilme sebebi olan ev kredisi borcu kapatildigi hâlde ipotegin kaldirilmamasinin hukuka aykiri oldugu belirtilmistir. Dilekçede 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayili Icra ve Iflas Kanunu'na göre bir yillik süresi içinde yenilenmeyen ipotegin düstügü ifade edilmistir. Dilekçede ayrica 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayili Borçlar Kanunu uyarinca kredi sözlesmesinde kefalet miktarinin el yazisiyla yazilmasi gerektiginden el yazisiyla yazilmayan önceki kredi sözlesmesine dayanilmasinin kamu düzenine aykiri oldugu vurgulanmistir.

13. Davali Bankanin cevap dilekçesinde, ipotek sözlesmesinde E.K.nin dogmus ve dogacak tüm borçlarinin 120.000 TL'ye kadarinin ipotek kapsaminda oldugu belirtilmistir. Üst sinir ipoteginin tek bir borç için teminat teskil etmediginin savunuldugu cevap dilekçesinde, Bankaya ciro edilen çeklerdeki borcun da ipotek kapsaminda oldugu ve bu borcun ödenmemis olmasi nedeniyle ipotek fekkinin istenemeyecegi ifade edilmistir.

14. Mahkeme, bilirkisi incelemesi yaptirmistir. 22/4/2016 tarihli bilirkisi raporunda, Bankanin ciro ile temellük ettigi alacagin ipotek kapsaminda kabul edilmesinin hukuka ve ipotek tablosundaki hükümlere aykiri oldugu görüsü açiklanmistir. Bilirkisiye göre üst sinir, ipotegi Bankadan kullanilan her tür kredi (nakit, teminat mektubu, kredi karti, kredili mevduat vs.) ile kefaleti kapsamakta temellük edilen alacaklar için teminat teskil etmemektedir.

15. Mahkeme 29/12/2016 tarihinde bilirkisi raporundaki görüs dogrultusunda ipotegin kaldirilmasina karar vermistir. Kararin gerekçesinde; ipotegin E.K.nin Bankaya olan borçlarini kapsadigi, baska kisilere olan ancak Banka tarafindan temellük edilen borçlari kapsamadigi belirtilmistir. Kararda E.K.nin Ö. Anonim Sirketi lehine keside ettigi çeklerin kredi sözlesmesiyle baglantisinin bulunmadigi ifade edilmistir. Kararda son olarak Yargitay içtihadina göre ipotek sorumlulugunun Bankadan kullanilan her türlü kredi ile bu kredi için yapilan kefaleti kapsadigi vurgulanmis, bu nedenle somut olayda ciro yoluyla teslim alinan çeklerdeki borcu kapsamadigi açiklanmistir.

16. Banka bu karara karsi istinaf yoluna müracaat etmistir. Dilekçede, ipotek resmî senedinde dogmus ve dogacak tüm borçlarinin teminatini teskil etmek üzere ipotegin tesis edildigi hususu hatirlatilarak E.K.nin çeklerden dolayi Bankaya borcunun bulunmasi nedeniyle ipotegin kaldirilmamasi gerektigi savunulmustur.

17. Izmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 9/5/2017 tarihinde mahkeme kararini kaldirarak davayi reddetmistir. Kararda, davali Banka lehine tesis edilen ipotegin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayili Türk Medeni Kanunu'nun 851. maddesi uyarinca üst sinir ipotegi oldugu ve üst sinir ipoteginde ipotegin kaldirilabilmesi için teminat altina aldigi herhangi bir alacagin bulunmamasi gerektigi belirtilmistir. Basvurucunun E.K. lehine tesis etmis oldugu ipotegin teminat altina aldigi alacagin E.K.nin Bankadan kullandigi 12/8/2008 tarihli krediden ibaret olmadigi, kredi sözlesmesi disinda borçlunun Bankaya sair bankacilik ve borç islemlerinden dolayi dogmus ve dogacak asalet ve kefalet borçlarinin teminatini teskil etmek üzere de verildigi ifade edilmistir. E.K.nin kesidecisi oldugu çeklerden dolayi Bankaya ödemesi gereken borçlarinin oldugunun ve bu borçlara yönelik olarak icra takibi baslatildiginin vurgulandigi kararda, dava konusu ipotegin bu alacagin da teminatini teskil ettigine ve E.K.nin Bankaya olan tüm borçlari kapatilmadan ipotegin terkininin olanaksiz olduguna hükmedilmistir.

18. Basvurucu bu karara karsi temyiz yoluna basvurmustur. Temyiz dilekçesinde ipotek senedinin birinci ve ikinci sayfalarinda ipotegin kapsamina iliskin çeliski bulunduguna dikkat çekilmistir. Ayrica ipotek senedinin ilk sayfasinda ipotegin sadece E.K.nin kullandigi veya kullanacagi kredilerden dogan borçlari kapsadiginin yazildiginin alti çizilmistir. Basvurucuya göre ipotek senedinin ikinci sayfasindaki hükmünden bile ipotegin E.K.nin sadece Bankaya olan borçlarini kapsadigi anlasilmaktadir. Basvurucu, E.K.nin üçüncü kisilere olan borçlarinin ipotek kapsaminda kabul edilmesinin mümkün olmadigini vurgulamistir. Yargitay 19. Hukuk Dairesinin (Yargitay) 14/3/2018 tarihli karariyla temyiz istemi reddedilerek Bölge Adliye Mahkemesinin karari onanmistir. Nihai karar basvurucuya 10/7/2018 tarihinde teblig edilmistir.

19. Basvurucu 9/8/2018 tarihinde bireysel basvuruda bulunmustur.

IV. ILGILI HUKUK

20. 4271 sayili Kanun'un 851. maddesinin birinci fikrasi söyledir:

"Tasinmaz rehni, miktari Türk parasi ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilir. Alacagin miktarinin belli olmamasi hâlinde, alacaklinin bütün istemlerini karsilayacak sekilde tasinmazin güvence altina alacagi üst sinir taraflarca belirtilir. "

21. 4271 sayili Kanun'un 881. maddesi söyledir:

"Hâlen mevcut olan veya henüz dogmamis olmakla beraber dogmasi kesin veya olasi bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altina alinabilir.

Ipotege konu olacak tasinmazin, borçlunun mülkiyetinde bulunmasi gerekmez."

22. 4271 sayili Kanun'un 883. maddesinin birinci fikrasi söyledir:

"Alacak sona erince ipotekli tasinmazin maliki, alacaklidan ipotegi terkin ettirmesini isteyebilir."

V. INCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 14/9/2021 tarihinde yapmis oldugu toplantida basvuru incelenip geregi düsünüldü:

A. Basvurucunun Iddialari

24. Basvurucu;

i. Ipotek tesis edilirken borçlunun sadece Bankaya olan borçlarinin dikkate alindigini, üçüncü kisilere olan borçlarinin da ipotek kapsamina alinmasi niyetinin bulunmadigini belirtmistir. Banka tarafindan hazirlanan maktu sözlesme metninin içeriginin bilinme ihtimali söz konusu olmadigi gibi Bankaca kredi sözlesmesine yönelik aydinlatici bilgi de verilmedigini ifade etmistir. Yas itibariyla ipotek sözlesmesinde yer alan hukuki kavramlara vâkif olmasinin mümkün olmadigini vurgulamistir. E.K.nin üçüncü kisilere olan borçlarinin da bu kapsamda oldugunu bilebilmesinin mümkün olmadigini, bu baglamda Bankanin iradesi ile kendi iradesi arasinda uyumsuzluk bulundugunu iddia etmistir.

ii. Bankanin tek tarafli hazirladigi sözlesmenin kanunun emredici hükümlerine aykiri oldugunu ileri sürmüstür. Derece mahkemelerinin güçlü konumda bulunan Banka lehine yorum yapmalarinin silahlarin esitligi ilkesine aykiri oldugunu savunmustur.

iii. Ipotegin -alacaga bagli olmasi ilkesi geregince- alacak sona erince kendiliginden hükümsüz hâle geldigini belirtmistir. Yargitay kararinin gerekçesiz olmasindan yakinmistir. E.K.nin üçüncü kisilerle yaptigi ancak haberinin dahi olmadigi ticari iliskilerden dogan borçtan sorumlu tutulmasinin mülkiyet hakkini ihlal ettigini ifade etmistir.

iv. Ipotek senedinin baslangicinda "[E.Knin ... Bank A.S.den] kullanmis oldugu ve kullanacagi bilcümle krediler nedeniyle dogmus olan bütün borçlarinin teminatini teskil etmek üzere" açiklamasi yer aldigi hâlde senedin devamindaki belirsiz birtakim kavramlardan hareketle sorumlulugunun genisletilmesinin mülkiyet hakkini ihlal ettigini iddia etmistir. Bölge Adliye Mahkemesinin ve Yargitayin yorumunun Bankaya genis bir keyfiyet verdigi için dürüstlük kuralina aykiri oldugunu vurgulamistir.

B. Degerlendirme

25. Anayasa'nin "Mülkiyet hakki" kenar baslikli 35. maddesi söyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarina sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yarari amaciyla, kanunla sinirlanabilir.

Mülkiyet hakkinin kullanilmasi toplum yararina aykiri olamaz."

26. Anayasa Mahkemesi, olaylarin basvurucu tarafindan yapilan hukuki nitelendirmesi ile bagli olmayip olay ve olgularin hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Basvurucunun sikâyetinin özü, tasinmazinin üzerindeki ipotegin kaldirilmamasina ve bu nedenle tasinmazinin mülkiyetini kaybetme riski altinda kalmasina yöneliktir. Dolayisiyla basvurucunun tüm sikâyetlerinin mülkiyet hakki kapsaminda incelenmesinin uygun olacagi degerlendirilmistir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açikça dayanaktan yoksun olmadigi ve kabul edilemezligine karar verilmesini gerektirecek baska bir neden de bulunmadigi anlasilan mülkiyet hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin kabul edilebilir olduguna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

28. Basvuru konusu olayda basvurucunun mülkiyet hakkina yönelik olarak kamu makamlarinca dogrudan yapilan bir müdahale mevcut olmayip özel kisiler arasi bir uyusmazlik söz konusudur. Dolayisiyla basvuruda, devletin mülkiyet hakkina iliskin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapilmasi gerekmektedir.

a. Mülkün Varligi

29. Mülkiyet hakkinin ihlal edildiginden sikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkinin var oldugunu kanitlamak zorundadir. Bu nedenle öncelikle basvurucunun Anayasa'nin 35. maddesi uyarinca korunmayi gerektiren mülkiyete iliskin bir menfaate sahip olup olmadigi noktasindaki hukuki durumunun degerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; Ihsan Vurucuoglu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

30. Somut olayda üzerinde ipotek tesis edilen tasinmaz basvurucunun mülkiyetinde bulunduguna göre mülkün varligi konusunda bir tereddüt yoktur.

b. Genel Ilkeler

31. Mülkiyet hakkinin korunmasinin devlete birtakim pozitif yükümlülükler yükledigi hususu Anayasa'nin 35. maddesinin lafzinda açik bir biçimde düzenlenmemis ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sinirlamalar getirdigi, bireyi üçüncü kisilerin müdahalelerine karsi korumasiz biraktigi düsünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çikmasinin nedeni gerçek anlamda koruma saglanmasidir. Buna göre anilan maddede bir temel hak olarak güvence altina alinmis olan mülkiyet hakkinin gerçekten ve etkili bir sekilde korunabilmesi yalnizca devletin müdahaleden kaçinmasina bagli degildir. Gerçek anlamda koruma saglanmasi için devletin negatif yükümlülükleri disinda pozitif yükümlülüklerinin de olmasi gerekir. Dolayisiyla Anayasa'nin 5. ve 35. maddeleri uyarinca devletin mülkiyet hakkinin korunmasina iliskin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadir. Bu baglamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kisiler arasindaki uyusmazliklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkinin korunmasi için belirli tedbirlerin alinmasini gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Dernegi, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoglu Insaat Egitim Gida Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Sirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

32. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkina yapilan müdahalelere karsi usule iliskin güvenceleri sunan yargisal yollari da içeren etkili hukuksal bir çerçeve olusturma, olusturulan bu hukuksal çerçeve kapsaminda yargisal ve idari makamlarin bireylerin özel kisilerle olan uyusmazliklarinda etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluklarini da içermektedir (Selahattin Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).

33. Özel kisiler arasindaki uyusmazliklarda taraflarin birbirleriyle çatisan menfaatleri bulunmaktadir. Dolayisiyla taraflarin karsi karsiya gelen menfaatleri çerçevesinde mülkiyet hakkini korumakla yükümlü bulunan devletin maddi ve usule iliskin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmedigi dikkate alinarak sonuca varilmalidir. Bu baglamda ilk olarak belirli, ulasilabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadigi irdelenmelidir (Hüseyin Ak, B. No: 2016/77854, 1/7/2020, § 53).

34. Ikinci olarak basvuruculara mülkiyet hakkina yapilan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarini yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanaginin taninip taninmadigi incelenmelidir. Anayasa'nin 35. maddesi usule iliskin açik bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkinin gerçek anlamda korunabilmesi bakimindan bu madde, Anayasa Mahkemesinin çesitli kararlarinda da ifade edildigi üzere mülk sahibine müdahalenin kanun disi veya keyfî ya da makul olmayan sekilde uygulandigina iliskin savunma ve itirazlarini sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanaginin taninmasi güvencesini kapsamaktadir. Bu degerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakilarak yapilmalidir (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazici [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

35. Mülkiyet hakkinin usule iliskin güvenceleri hem özel kisiler arasindaki mülkiyet uyusmazliklarinda hem de taraflardan birinin kamu gücü oldugu durumlarda geçerlidir. Bu baglamda mülkiyet hakkinin korunmasinin söz konusu oldugu durumlarda usule iliskin güvencelerin somut olayda yerine getirildiginden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarinda konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalidir. Ayrica belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacinin bütün iddialarina cevap verilmesi anlamina gelmemekle birlikte mülkiyet hakkini ilgilendiren davanin sonucuna etkili esasa iliskin temel iddia ve itirazlarin yargilama makamlarinca özenli bir sekilde degerlendirilerek karsilanmasi gerektirmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapi Grup End. San. Tic. Ltd. Sti., B. No: 2014/12563, 24/5/2018, § 52).

36. Son olarak ise basvurucularin mülkiyet haklarini koruyacak ve yeterli güvenceler saglayacak hukuksal mekanizmalarin olusturulup olusturulmadigi incelenmelidir. Özel kisilerin mülkiyet haklarinin çatistigi bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük taninacaginin takdiri kanun koyucuya ve somut olayin kosullari gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafin menfaatlerinin mümkün oldugunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açmamasi gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasinda taraflardan biri aleyhine bireysel olarak asiri ve olagan disi bir külfetin yüklenmesi pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu dogurabilir. Olayin bütün kosullari ve taraflara taninan tüm imkânlar ile taraflarin tutum ve davranislari gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir sekilde dengelenip dengelenmedigi degerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52).

c. Ilkelerin Olaya Uygulanmasi

37. Olayda basvurucu, tasinmazi üzerinde E.K.nin borcunun teminati olarak Banka lehine tesis edilen ipotegin borç kapandigi hâlde kaldirilmamasi nedeniyle dava açmistir. Ipotek, bir borcun ödenmemesi hâlinde teminat olarak gösterilen tasinmazin satilarak borcun satistan elde edilen bedelden ödenmesine riza gösterilmesi yükümlülügünü doguran bir hukuki islemdir. Tasinmaz üzerinde ipotek tesis edilmesi kendi basina mülkü kaybettirici bir islem olmasa da tasinmazin mülkiyetinin kaybedilmesi riskini içinde barindirmaktadir. Öte yandan bir tasinmazin üzerinde ipotek tesis edilmesi tasinmazin degerini belli ölçüde etkiledigi gibi malikin tasinmaz üzerinde tasarrufta bulunma imkânini da sinirlandirmaktadir. Bu sebeple ipotek tesisi malike kayda deger sekilde külfet yükleyen bir mülkiyet kisitlamasidir.

38. Ipotek tesisi diger yönüyle malikin mülkiyet hakkindan kaynaklanan bir tasarruf yetkisidir. Mülkiyet hakki malikin tasinmazinin üzerinde -kural olarak- diledigi gibi tasarrufta bulunma yetkisini güvence altina alir. Bu baglamda malikin tasinmazini ipotege konu etme yetkisinin sinirlandirilmasi onun mülkiyet hakkindan dogan yetkilerinin kisitlanmasi anlamina gelir. Asil olan malikin mülkü üzerinde tasarrufta bulunabilme ve tasinmazini ipotege konu edebilme serbestîsine sahip olmasidir. Malikin kendi rizasiyla tasinmazini ipotek altina alma serbestîsi kural olarak kisitlanamaz. Buna bagli olarak bireyin kendi rizasiyla yükümlendigi edimlerin sonuçlarina katlanmasi kisisel sorumlulugun bir geregidir.

39. Diger taraftan özel borç iliskilerindeki edimler kural olarak esit konumda bulunan taraflarin serbest iradeleriyle belirlenir. Sözlesmedeki edimlerin belirlenmesinde mutlak anlamda bir esitlik ve adalet fikrinden hareket edilmis olmasi gerekmez. Özerk bir varlik olarak birey kendi çikarinin ne oldugunu ve ne tür bir edimin kendi menfaatine sonuç doguracagini en iyi bilebilecek konumdadir. Buna bagli olarak bireyin yaptigi sözlesmenin hukuksal sonuçlarina katlanma sorumlulugu ve mecburiyeti bulunmaktadir. Bireylerin özgür iradeleriyle akdettikleri sözlesmelerin onlara yükledigi edimler arasinda dengesizlik bulunmasi da söz konusu olabilir. Ancak özerk bireyin serbest iradesiyle yükümlendigi edimin taraflardan birine ölçüsüz bir külfet yüklemis olmasi ve edimler arasinda dengesizlik bulunmasi kural olarak devletin müdahalesini gerektirmemektedir. Kamu müdahalesi ancak taraflarin iradeleri arasinda uyumsuzluk bulunmasi ya da hata, hile, zorlama gibi bireyin iradesini sakatlayan hâllerin varligi veya sözlesmenin kamu düzenine, hukuka ve ahlaka açikça aykiri hükümler içermesi seklinde istisnai durumlarin varligi kosuluyla hakli görülebilir. Bu gibi müstesna hâller haricinde kamunun özel hukuk sözlesmeleriyle yüklenen edimlere -adalet düsüncesiyle bile olsa- müdahale etmesi, özerk bireyin devletin vesayeti altina sokulmasi anlamina gelir ki bu durum özgürlükçü demokratik hukuk devleti ilkesiyle bagdasmaz. Devletin özel borç iliskilerindeki rolü üstün buyurma gücüne dayanarak sözlesmelerin ifasini saglamaktan ibarettir. Dolayisiyla sözlesmeyle tayin edilen edimin dengesiz oldugu gerekçesi tek basina yargi organlarinin o sözlesmenin hükümlerini ihmal ederek karar vermesini gerektirmez (Mustafa Karaca, B. No: 2014/11657, 22/6/2017, § 54).

40. Taraflarin ipotek sözlesmesi akdetme yetkilerinin sinirlandirilmasi mülk üzerinde tasarrufta bulunma yetkisinin ve sözlesme özgürlügünün kisitlanmasi anlamina geldiginden devletin müdahalesinin sinirli tutulmasi ve kural olarak erisilebilirlik, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerini temin eden hukuksal çerçeveyi belirlemekten ibaret olmasi gerekir. Bu baglamda Anayasa Mahkemesinin inceleyecegi öncelikli mesele ipotek konusunun erisilebilir, belirli ve öngörülebilir bir hukuksal çerçevesinin bulunup bulunmadigidir. Ipotek tesis edilmesinin hüküm ve sonuçlari 4721 sayili Kanun'un 881. ve devami maddelerinde detayli bir biçimde düzenlenmistir. Basvurucunun bu hukuksal çerçevenin yetersizligiyle ilgili bir sikâyeti bulunmaktadir. Basvurucunun sikâyeti ipotekle güvence altina alinan borcun kapsaminin öngörülemez biçimde genisletildigidir. Diger bir ifadeyle basvurucu, taraflarin iradesi arasinda uyumsuzluk bulundugunu ileri sürmektedir. Basvurucu, ipotegin E.K.nin sadece Bankaya olan borcunu kapsadigini, üçüncü kisilere olan ancak Banka tarafindan temellük edilen borçlarini kapsamadigini belirtmekte; Bölge Adliye Mahkemesinin ipotegin kapsamini Banka tarafindan ciro yoluyla temellük edilen borca sirayet ettirmesinin öngörülebilir olmadigini savunmaktadir.

41. 4721 sayili Kanun'un 851. maddesinin birinci fikrasinda tasinmaz rehininin, miktari Türk parasi ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilecegi kurala baglanmis ve alacagin miktarinin belli olmamasi hâlinde alacaklinin bütün istemlerini karsilayacak sekilde tasinmazin güvence altina alacagi üst sinirin taraflarca belirtilecegi ifade edilmistir. Bu suretle ipotegin spesifik bir alacakla sinirli tutulmasi sart kosulmamis, -üst sinir getirilmek kaydiyla- birden fazla alacak için ipotek isleminin tesis edilebilmesine imkân getirilmistir. Yine 4721 sayili Kanun'un 881. maddesinde mevcut olan veya henüz dogmamis olmakla beraber dogmasi kesin veya olasi bulunan herhangi bir alacagin da ipotekle güvence altina alinabilecegi belirtilmistir. Dolayisiyla henüz dogmamis alacaklar için de ipotek islemi tesis edilebilecegi anlasilmistir.

42. Somut olaydaki ipotek senedine bakildiginda senedin ilk sayfasinda E.K.nin kullanmis oldugu veya kullanacagi kredilerden dogan borçlarin ipotek kapsaminda oldugu belirtildigi hâlde ikinci sayfasinda ipotegin E.K.nin kullandigi kredilerin yaninda sair bankacilik ve borç islemlerinden dogan boçlar ile herhangi bir sekilde Bankaya karsi dogmus borçlari da içerdigi belirtilmistir. Bu manada ipotegin kapsamina iliskin olarak ipotek senedinde çeliskili hükümlerin yer aldigi gözlemlenmektedir. Bununla birlikte Bölge Adliye Mahkemesinin ipotek senedinin ikinci sayfasindaki hükmü gözeterek karar verdigi anlasilmistir. Basvurucu bu hususun taraflarin iradeleri arasindaki uyumsuzlugun isareti oldugunu temyizde de ileri sürdügü hâlde Yargitayin buna yönelik olarak herhangi bir degerlendirme yapmadigi görülmektedir.

43. Ipotek senedinin hükümleri arasindaki bu farkliligin ipotek anlasmasinin kapsamini ve dolayisiyla uyusmazligin esasini etkileyecek nitelikte oldugu degerlendirilmektedir. Zira ipotek senedinin ilk sayfasindaki hükümde ipotegin sadece E.K.nin kullandigi kredilerden dogan borçlara münhasir kilindigi açiktir. Buna karsilik senedin ikinci sayfasindaki hükmün kapsami ilkine nazaran biraz daha genistir. Temyiz merciinin alt derece mahkemesi kararlarindaki gerekçelere atifla karar vermesi yeterli görülebilir ise de somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi kararinda çeliski iddiasi konusunda bir degerlendirme bulunmadigindan Yargitayin basvurucunun bu iddiasina açik bir cevap vermesi beklenir. Yargilamaya bir bütün olarak bakildiginda yargi mercilerinin sözlesme hükümleri arasinda çeliski bulundugu, dolayisiyla sözlesmenin taraflarinin iradeleri arasinda uyumsuzluk mevcut oldugu iddiasini karsilama yükümlülüklerini ifa edemedikleri anlasilmistir.

44. Öte yandan ipotek senedinin ikinci sayfasindaki hükümden bile ipotegin E.K.nin üçüncü kisilere olan borçlarini da kapsadigi anlaminin çikarilmasi güçtür. Senedin ikinci sayfasindaki hükümde borcun kapsami biraz daha genisletilmis olsa bile E.K.nin sair bankacilik ve borç islemleri ile herhangi bir sekilde Bankaya olan borçlarindan söz edilmektedir. Bu hükümlerin lafzindan E.K.nin üçüncü kisilere olan ancak Banka tarafindan temellük edilen borçlarinin da ipotek kapsaminda degerlendirilecegi kolaylikla anlasilamamaktadir. Basvurucunun bir tacir olmadigi gözetildiginde ipotek senedinin bu hükmünden E.K.nin üçüncü kisilerle olan ticari iliskileri çerçevesinde dogan fakat Banka tarafindan temellük edilen borçlarin da ipotegin kapsamina dâhil oldugunu makul olarak öngörebilecegi ifade edilemez.

45. Devletin mülkiyet hakkindan dogan yükümlülügü sadece hukuksal çerçeve olusturmaktan ibaret olmayip ayni zamanda ipotekten kaynaklanan uyusmazliklari bu hukuksal çerçeveye uygun olarak ve öngörülebilirlik ilkesi isiginda uygulama sorumlulugu da bulunmaktadir. Somut olayda ise Bölge Adliye Mahkemesinin yorumu nedeniyle basvurucu makul olarak öngöremeyecegi agir bir külfetle karsilasmistir. Bu yorum basvurucunun E.K.nin Banka disindaki üçüncü kisilere olan ve ipotegin tesis edildigi 12/8/2008 tarihinden önce dogmus ya da bu tarihten sonra dogacak olan her türlü borcunu üstlenme riskine yol açmistir. Gerçekten Bankanin E.K.nin üçüncü kisilerin alacagini temellük etmesinin önünde bir engel bulunmadigina göre basvurucunun E.K.nin herhangi bir kisiye olan borcundan dolayi Bankaya karsi sorumlu hâle gelmesi ve evinin satisini önlemek için bu borcu üstlenmesi uzak bir ihtimal olmayacaktir. Nitekim Banka E.K.nin ticari faaliyeti kapsaminda Ö. Anonim Sirketi lehine düzenledigi ve toplam tutarlari 81.712 TL olan 23/7/2014 ve 16/10/2014 keside tarihli iki adet çek içerigindeki alacagi ciro yoluyla temellük etmistir. Bankanin E.K.nin baska kisilere olan borcunu da temellük etmesine hukuki bir engel bulunmadigi gözetildiginde Bölge Adliye Mahkemesinin yorumunun basvurucu açisindan ciddi bir belirsizlige ve öngörülemezlige yol açtigi açiktir.

46. Bu yorumun E.K.nin üçüncü kisilere olan borcunu temellük etme konusunda Banka lehine ticari bir avantaj sagladigi da izahtan varestedir. Ipotekle teminat altina alinmis bir alacagin temellük edilmesi Banka yönünden daha risksiz olacagindan borçlusunun E.K. oldugu alacaklarin temellük edilmesi Banka yönünden ticari bakimdan tercih edilebilir olacaktir. Bu durum basvurucunun menfaati ile ipotek alacaklisi olan Bankanin menfaati arasinda kurulmasi gereken adil dengeyi basvurucu aleyhine bozmaktadir.

47. Sonuç olarak ipotegin kapsami konusunda taraflarin iradeleri arasinda uyumun bulunup bulunmadiginin kesinlige kavusturulmasinin, ipotek kapsaminda kalan borcun basvurucu tarafindan makul olarak öngörülemeyecek derecede genisletilmesinin ve bu suretle basvurucunun ölçüsüz bir külfete maruz birakilmasinin ipotek alacaklisi ile ipotek borçlusunun menfaatleri arasinda ciddi bir dengesizlige yol açtigi, bu nedenle devletin Anayasa'nin 35. maddesinin öngördügü pozitif yükümlülüklerinin ihlal edildigi sonucuna ulasilmistir.

48. Açiklanan gerekçelerle Anayasa'nin 35. maddesinde güvence altina alinan mülkiyet hakkinin ihlal edildigine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayili Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayili Anayasa Mahkemesinin Kurulusu ve Yargilama Usulleri Hakkinda Kanun'un 50. maddesinin ilgili kismi söyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, basvurucunun hakkinin ihlal edildigine ya da edilmedigine karar verilir. Ihlal karari verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yapilmasi gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararindan kaynaklanmissa, ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldirmak için yeniden yargilama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmayan hâllerde basvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açilmasi yolu gösterilebilir. Yeniden yargilama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararinda açikladigi ihlali ve sonuçlarini ortadan kaldiracak sekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

50. Basvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve yeniden yargilama yapilmasina hükmedilmesini talep etmistir.

51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Dogan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararinda ihlal sonucuna varildiginda ihlalin nasil ortadan kaldirilacagi hususunda genel ilkeler belirlenmistir. Anayasa Mahkemesi diger bir kararinda ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararinin yerine getirilmemesinin sonuçlarina da deginmis ve bu durumun ihlalin devami anlamina gelecegi gibi ilgili hakkin ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacagina isaret etmistir (Aligül Alkaya ve digerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

52. Bireysel basvuru kapsaminda bir temel hakkin ihlal edildigine karar verildigi takdirde ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirildigindan söz edilebilmesi için temel kural, mümkün oldugunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin saglanmasidir. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynagi belirlenerek devam eden ihlalin durdurulmasi, ihlale neden olan karar veya islemin ve bunlarin yol açtigi sonuçlarin ortadan kaldirilmasi, varsa ihlalin sebep oldugu maddi ve manevi zararlarin giderilmesi, ayrica bu baglamda uygun görülen diger tedbirlerin alinmasi gerekmektedir (Mehmet Dogan, §§ 55, 57).

53. Ihlalin mahkeme kararindan kaynaklandigi veya mahkemenin ihlali gideremedigi durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayili Kanun'un 50. maddesinin (2) numarali fikrasi ile Anayasa Mahkemesi Içtüzügü’nün 79. maddesinin (1) numarali fikrasinin (a) bendi uyarinca ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere kararin bir örneginin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anilan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farkli olarak ihlali ortadan kaldirmak amaciyla yeniden yargilama sonucunu doguran ve bireysel basvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafindan ihlal kararina bagli olarak yeniden yargilama karari verildiginde, usul hukukundaki yargilamanin yenilenmesi kurumundan farkli olarak ilgili mahkemenin yeniden yargilama sebebinin varligini kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadir. Dolayisiyla böyle bir kararin kendisine ulastigi mahkemenin yasal yükümlülügü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal karari nedeniyle yeniden yargilama karari vererek devam eden ihlalin sonuçlarini gidermek üzere gereken islemleri yerine getirmektir (Mehmet Dogan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve digerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

54. Incelenen basvuruda, ipotek kapsaminda kalan borcun basvurucu tarafindan makul olarak öngörülemeyecek derecede genisletilmesi ve bu suretle basvurucunun ölçüsüz bir külfete maruz birakilmasi sebebiyle mülkiyet hakkinin ihlal edildigi sonucuna ulasilmistir. Dolayisiyla ihlalin mahkeme kararindan kaynaklandigi anlasilmaktadir.

55. Bu durumda mülkiyet hakkinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmasinda hukuki yarar bulunmaktadir. Yapilacak yeniden yargilama ise bireysel basvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayili Kanun'un 50. maddesinin (2) numarali fikrasina göre ihlalin ve sonuçlarinin ortadan kaldirilmasina yöneliktir. Bu kapsamda yapilmasi gereken is, yeniden yargilama karari verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulastiran nedenleri gideren, ihlal kararinda belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararin bir örneginin yeniden yargilama yapilmak üzere Çan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden olusan toplam 3.894,70 TL yargilama giderinin basvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açiklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkinin ihlal edildigine iliskin iddianin KABUL EDILEBILIR OLDUGUNA,

B. Anayasa'nin 35. maddesinde güvence altina alinan mülkiyet hakkinin IHLAL EDILDIGINE,

C. Kararin bir örneginin mülkiyet hakkinin ihlalinin sonuçlarinin ortadan kaldirilmasi için yeniden yargilama yapilmak üzere Çan Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/458, K.2016/387) GÖNDERILMESINE,

D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden olusan toplam 3.894,70 TL yargilama giderinin basvurucuya ÖDENMESINE,

E. Ödemenin, kararin tebligini takiben basvurucunun Hazine ve Maliye Bakanligina basvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapilmasina, ödemede gecikme olmasi hâlinde bu sürenin sona erdigi tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAIZ UYGULANMASINA,

F. Kararin bir örneginin Adalet Bakanligina GÖNDERILMESINE 14/9/2021 tarihinde OYBIRLIGIYLE karar verildi.



Şimdi Ara
Hemen Sor